“Soğanları pembeleşinceye kadar kavurdu kadın. Biraz domates rendeledi, bir kaşık da salça ekledi. Akşamdan suya ısladığı fasulyeleri döktü üzerine. Biraz tuz serpti, çok az da şeker. Kırsın diye ev yapımı salçanın ekşisini. Önce harlı ateşte kavurdu biraz, sonra kısık ateşte uzun uzun pişirdi. Serdi keten masa örtüsünü, koydu üzerine iki tabak, ortaya da b
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde “yetim-öksüz” kalan çok olur. Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler… Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların. O teki kalmış
Avukat, savunmasında deli olduğunu ileri sürmüştü. Bu garip cinayet başka nasıl açıklanabilirdi?Bir sabah Chatou yakınlarında kamışlar arasında sarmaş dolaş iki ceset bulunmuştu. Kadın da, erkek de zengin, hemen hemen genç ve yörenin belli başlı kibarlarındandı. Daha geçen yıl evlenmişlerdi. Yani kadın üç yıldan fazla dul yaşamamıştı.Kimse düşmanları olacağını sa
Anlatılanlara göre Kanuni Sultan Süleyman, Budin Seferinden dönüyormuş. Ordu ile Edirne arasındaki bağlar arasından geçiyormuş. Yolun her iki yanına toplanan halk padişahı ve orduyu coşku ile alkışlıyor, dualar ediyormuş.O sırada nasıl olduysa kalabalık bir anda karışmış. Öncü muhafızlar hemen o tarafa yönelmiş. İnsanlar, ihtiyar bir köylüyü tutmaya ve susturmaya
Dört hayalet oturmuşlar, hayalet dumanı tüttürüp, çene çalmakta, hoşça vakit geçirmekteymişler, her ne kadar hayaletlerin hoşça vakit geçirmeleri olanaksız da olsa. İçlerinden biri, “Onu hiçbir şeyin korkutamadığı bir genç adam olduğunu duydum. Bizlerden bile korkmazmış,” demiş.İkinci hayalet, “Var mısınız, ben onu korkutacağım,” demiş.Üçü