Bundan uzun uzun yıllar önce günün birinde bir ermişe şöyle bir soru sormuşlar;“Sevgiyi gerçekten yaşayan bir kişi ile onu dilinden kalbine indirmemiş olan bir kişiyi birbirinden nasıl ayırt ederiz” Ermiş onlara bunun nasıl yapıldığını şu şekilde göstermiş.Önce sevgiyi sözde yaşayan kişileri çağırarak onlara sofra hazırlamış. Hepsi yerlerine oturmuşla
Zaman zaman içinde evvel zaman, kalbur saman içinde, bundan uzun uzun yıllar önce ülkelerden birinin bir küçücük köyünde, Bilge Hoca adında, bir bilge filozof yaşarmış. Filozofun bilgeliği bütün ülkede bilinir, başı dara düşen herkes danışmak için ona gelirmiş.Günün birinde filozofun kapısı çalınmış. Filozof kapıyı açtığında bir delikanlı dururmuş karşısında.
Günün birinde Aristo ders sırasında öğrencilerinden birine bir konuyu ayrıntılarıyla anlattıktan sonra şöyle dedi:“Anladın mı?”“Evet” dedi öğrencisi.Aristo bunun üzerine: “Ama ben senden anladığına dair bir işaret göremiyorum.” der.Öğrencisi : “ O işaret nedir?” diye sorduğunda..Aristo öğrencisine cevaben;“Güleryüz. Anlamış olsaydın sevinirdin.” dedi.
Günün birinde küçük bir çocuk, büyükbabasının mektup yazışını izliyordu. Birden sordu:“Büyükbaba, bizim başımızdan geçen bir olayı mı yazıyorsun? Acaba benimle ilgili bir hikâye olma ihtimali var mı?Büyükbaba yazmayı kesti, gülümsedi ve torununa şöyle cevap verdi:”Doğru bildin, senin hakkında yazıyorum. Ama kullandığım kurşun kalem yazdığım kelimelerden çok daha
Eski zamanlarda bir gün bir felsefe okulu, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu.Burada geçerli olan incelik; anlatmak istediklerini konuşmadan açıklayabilmekti.Günün birinde okula bir yabancı geldi. Yabancı, kapıda öylece durdu ve bekledi. Burada sezgisel buluşmaya inanılıyordu, o yüzden kapıda herhangi bir tokmak veya zil bulunmuyordu.Bir mü