Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bundan yıllar yıllar önce, zamanın birinde bir Keloğlan ve yoksul anacığı varmış. Yoksul anacığı kel oğlunu, “A benim kel oğlum keleş oğlum” diye severmiş.Bir gün Keloğlan odun kesmek için ormanın yolunu tutmuş. Yolda giderken “imdaat, beni kurtarın!” diye bir ses duymuş. Sağına bakmış sol
Keloğlan ve zavallı anacığı, yoklukla mücadele ederek hayatlarını sürdürüyorlarmış. Öyle fakirlermiş ki bir kuru ekmek, bir parça peynirle günlerce idare ederlermiş. Komşularına göre, tarlaları çok azmış bakımını yapamadıkları içinde de verimsizmiş üstelik senelerin birinde öyle bir kıtlık olmuş ki, bağ bahçeleri hep kurumuş mısır tarlaları bodur kalmış. Kış zama
Bir varmış, bir yokmuş Tanrının kulu çokmuş. Çok yemesi, çok demesi günahmış. Memleketin birinde, vaktin bir zamanında, bir Keloğlanla ihtiyar bir ninesi varmış. Bu Keloğlan yerinden kıpırdamaz, evden çıkmaz, hiç de çalışmazmış. Elinde maşa, mangaldaki külleri eşeler, sedire yaslanıp mindere yan pala oturur, kediler gibi mır mır mırlanır, uyuklar dururmuş. Ninesi
Ertesi akşam Aylmer Vance’a onun Bayan Green-Sleeves olarak adlandırdığı küçük hayalet hakkındaki hikayeyi (öyküyü) anlatma sözü vermesini hatırlattım. Balık avlamak için geldiğim Magpie Hanında başka bir akşamı da bunu dinleyerek geçirecektim; aslında bir hafta boyunca Surrey’de kalmayı planlamıştım ancak Vance’ın anlattıkları benim haftanın sonundan önce oradan
Bir varmış bir yokmuş. Vakti zamanında çok zengin bir adamın üç oğlu varmış. Adam büyük oğlunu bir vezirin kızıyla evlendirmiş. İkinci oğlu ise fakir bir kız almış. En küçük oğlu, ağabeylerine demiş ki :Babama söyleyin, ben evlenmek istemiyorum! O şehirde de bir ailenin üç kızı varmış. Bunlar bir gün su bakraçlarıyla çeşmeden su alıyorlarmış. Küçük oğlan da o sır