Eskiden Paşa, vezir, sadrazam, komutan gibi ileri gelen veya mal varlığı iyi olan kişilerin konakları olurdu. Bu büyük evlerde kadınların kısmına haremlik, erkeklerin kısmına selamlık adı altında iki kısım bulunurdu. Kadınlar kısmı ile erkek kısmı arasındaki duvarda tam bir ekseni etrafında dönen, silindir şeklinde kapaksız bir dolap yerleştirilirdi. Yarısı açık,
Tedbirli Davranan PadişahUmman Denizinden gemi ile bir adam çıkageldi. Bu adam denizlerde gezmiş, sahralarda dolaşmış; Arabı, Türkü, İranlıyı, Rum halkını görmüş; her milletin bilgilerini temiz ruhunda toplamıştı. Sözün kısası dünyayı karış karış gezerek bilgiler kazanmış, seferler yapmış, görüşmeyi ve konuşmayı öğrenmişti. Vücudu iri yapılı; fakat çok fakirdi.
Saltanatının sınırları geniş diyarlara uzanan bir hükümdardı. Kibrinin ve gururun ise sınırı yoktu. Elinden gelse bütün dünyayı eline geçirmek ve mülküne dahil etmek istiyordu. Sürekli “daha, daha” diyordu. Hiç kimse ondan bir gün olsun “yeterli” veya “Buna da şukur” sözünü duymamıştı. Yeme-içmede, eğlenmede, hakarette, haksız
Vaktiyle bir Kral maiyetini önemli bir görev için denemek ister. Birçok güçlü ve akıllı adam etrafına toplanırlar. Kral onları bugüne kadar görüp görecekleri en büyük kapının önüne getirerek şöyle der:“Siz ey akıllı insanlar, benim bir derdim var ve hanginizin bunu çözebileceğini görmek istiyorum. Burada krallığımdaki en büyük ve en ağır kapıyı görüyorsunuz. Hang
Bundan yılar yıllar önce, geçmiş zamanlardan birinde, saraylarda padişahların yaşadığı, meydanlarda okların atıldığı, pazarlarda altın sikkelerle alış veriş yapıldığı zamanda… Güzel bir bahçenin tam ortasına kurulu, bembeyaz çok güzel bir ev varmış. Bu evde altın sarısı saçları olan güzel mi güzel, alımlı mı alımlı; al yanaklı, gül dudaklı, boylu poslu, adı