Bundan çok çok önce büyük bir ülkenin çok güçlü bir padişahı varmış. Bu padişahın bir türlü oğlan çocuğu olmazmış.Bu duruma çok üzülen padişah mutlaka bir oğlan çocuk babası olmak istiyormuş. Ne yapsın? Tekrar evlenmekten başka çare yok… Son defa olmak üzere başka bir kızla evlenmiş. Çok geçmeden karısı gebe kalmış. O zaman padişah karısına şunları söylemiş
Kuyunun duvarlarındaki ayak yerlerine basarak ağır ağır inmeye başlayan genç delikanlı çok geçmeden son taşa bastı ve eli suya dokundu. Kova su yüzünde idi. Hiç bir şeye takılmamıştı. Hayretle etrafını yoklayan Abdullah Çelebi, kovanın ipini yukarıdan sarkıtılan ikinci bir ipe bağladı. Kovayı su ile doldurdu ve:– Kovayı çekini… diye bağırdı.Hava kara
Anadolu’nun çam kokulu yalçın dağlarının eteğinde kurulmuş eski bir ticaret şehri vardı. İlkbaharda çağlayan suları, kekik kokulu rüzgarları, gelinciklerle süslenen, mor sümbüllerle bezenen tarlaları, çeşit çeşit meyveleri ile insana huzur ve saadet veren bu şehirde servet ve asalette birbirine denk iki tüccar yaşardı. En sıkıntılı zamanlarda birbirine
RefakatçiSaat 05:30 günün ilk ışıkları etrafa yayılıyor. Yumuşak bir ses “Günaydın.Nasılız bakalım bu sabah…” diyerek hasta odasına girer. “Günaydın hemşire hanım iyiyim. ” “Tansiyonumuzu ölçelim. Hııı… Çok iyi… şimdi termometreyi veriniz. Bakalım ateşimiz kaçmış. Ver bakalım kolunu , O güzel damarlarından da kan al
Hurma ağaçlarıyla süslü yollarda halk neşe içinde idi. Çalgılar çalınıyor, şarkılar sokakları dolduruyordu. Renk renk giysiler içinde cambazlar, şehrin meydanlarında gösteriler yapıyorlardı. Saraya giden yolda şehrin ileri gelen büyük aile reisleri, kumandanlar, tüccarlar Sultanı tebrik etmek için âdeta yarışıyorlardı. Bir haftadır ülkede bayram havası vardı. Çün