Kılıççı BabaDönemin pâdişahı, şehzâdeliği sırasında babasının armağan ettiği kılıcını düşürmüş ve kılıç kabzasından ayrılmış. Buna çok üzülen padişah, tüm yöreye haber salmış. Kılıcını eski biçimine getirene ne dilerse vereceğini duyurmuş.Ancak padişahın sertliği, kılı kırk yarması pek çok ustayı ürkütmüş. Bir bahane bulur da, gazabına geliriz diye, kimse kılıcı
Anlatılanlara göre, Selçuklu sultanlarından biri, bir seher vakti, alaca karanlıkta tek başına sarayından çıkmış. Ne sebeple yola çıktığı bilinmeyen sultan, atını ovalara doğru sürmüş. Dereler, tepeler aşmış. Derken gün iyice ağarmış, güneş tepeye çıkmış, ortalığı kasıp kavurmaya başlamış. Sultan, günün kızgın sıcağında bir hayli yol almış. Kan ter içinde kalmış.
Bir zamanlar Edirne’nin Setbaşı semtinde yaşayan genç bir kız varmış. Bir gezi sırasında dönemin yeni ve genç hünkârını görmüş ve içine bir sevdâ koru düşmüş. Ama bu sırrını kimselere açamamış. Sevdâsını içine gömmüş.Ancak bir süre sonra, hünkârın gidişi, genç kızı huzursuz etmeye başlamış. Sevdiği bu adam ülkeyi iyi yönetemiyor, gençliğinin seline kapılıyor, çev
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde bir avcı, yolda giderken ağzı kapalı bir kutuya rastlamış. Kutunun ağzını açınca, bir de ne görsün! Kocaman bir yılan kendisine bakıyor, adama:“Arkadaş, benim kutumu niye açtın? Beni rahatsız ettin ben de seni sokacağım.”demiş. Adam:“Aman yılan kardeş, kutunun içinde ne var diye merak edip açtım. Sövmedim, dövmedim, beni ni
Bir varmış, bir yokmuş, eski zamanlarda ormanda iki yılan yaşarmış. O yılanlardan birinin kırk kellesiyle bir kuyruğu, diğerinin ise kırk kuyruğu ile bir kellesi varmış.Günlerin birinde ormanda yangın çıkınca yılanları da yanma korkusu sarmış. Bir kelleli kırk kuyruklu yılan yangından kaçmaya başlamış, kaçarken de kırk kelleli bir kuyruklu yılana rastlamış. Yangı