Sabah vardiyasında dört kampanası çalmıştı. Güverte vardiyasındakilere orsa alabanda eğlenmek, tekmil tayfanın da filikaların yanında hazır olması için emir geldiğinde kahvaltımızı henüz bitirmiştik.Dümencimiz, “İskele! İskele alabanda!” diye haykırdı. “Gabya yelkenlerini ıskotaya çekin! Kontra flok yelkenini toplayın! Flok yelkenini rüzgarın tersine
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde bir Padişah varmış. Büyük başın büyük derdi olur derler. Bu padişahın da bir derdi varmış. Şu geçici hayat zehir olmuş kendine, şu darı dünya zindan mı zindan olmuş padişaha. Ne dersiniz ne idi bu padişahın derdi acaba? Kendinizi hiç yormayın ben söyleyivereyim. Padişahın iki gözü de
Masal masal matitas… Kalaylandı bakır tas… çukura düştü çıkamaz… Pır pır eder uçamaz.Var varanın, sür sürenin… Habersiz bağa girenin, hali yaman demişler… Masaldır bunun adı… Söylemekle çıkar tadı… Her kim dinlemezse bunu, hakkından gelsin kambur dadı…Bir varmış, bir yokmuş. Vakti zamanında bir padişahın üç oğlu ile
Bir Hint hükümdarının çok güzel, ve çok yetenekli bir kızı vardı. Soyluların yakın ormanlardaki av partilerine katılmaktan çok mutlu olurdu. Çok iyi bir at binicisiydi.Ok atışında ise; ülkenin en iyi eğitilmiş okçularından biriydi. Günün birinde atı ile güzel bir geyiği kovalarken, ansızın kendini sık bir ağaçlık alanda buldu. Çevresi ile bağlantısı kopmuştu. Yük
Bir varmış bir yokmuş, zamanın birinde, balta girmemiş ormanlardan birine bir adam gelmiş. Onu gören iki ağaç hüngür hüngür ağlamaya başlayınca uzaklardan bir başka ağaç neden ağlıyorsunuz diye sormuş.Ağlayan ağaç:“Artık sonumuz geldi.” Demiş. “İnsan denen canlı ormanımızda ve hepimizi kesecek.”Uzaktaki ağaç:“Korkma” demiş. “Nasıl olsa o bir yabancı. Bizi yeterin