Kılıççı BabaDönemin pâdişahı, şehzâdeliği sırasında babasının armağan ettiği kılıcını düşürmüş ve kılıç kabzasından ayrılmış. Buna çok üzülen padişah, tüm yöreye haber salmış. Kılıcını eski biçimine getirene ne dilerse vereceğini duyurmuş.Ancak padişahın sertliği, kılı kırk yarması pek çok ustayı ürkütmüş. Bir bahane bulur da, gazabına geliriz diye, kimse kılıcı
Anlatılanlara göre, Selçuklu sultanlarından biri, bir seher vakti, alaca karanlıkta tek başına sarayından çıkmış. Ne sebeple yola çıktığı bilinmeyen sultan, atını ovalara doğru sürmüş. Dereler, tepeler aşmış. Derken gün iyice ağarmış, güneş tepeye çıkmış, ortalığı kasıp kavurmaya başlamış. Sultan, günün kızgın sıcağında bir hayli yol almış. Kan ter içinde kalmış.
Bir zamanlar Edirne’nin Setbaşı semtinde yaşayan genç bir kız varmış. Bir gezi sırasında dönemin yeni ve genç hünkârını görmüş ve içine bir sevdâ koru düşmüş. Ama bu sırrını kimselere açamamış. Sevdâsını içine gömmüş.Ancak bir süre sonra, hünkârın gidişi, genç kızı huzursuz etmeye başlamış. Sevdiği bu adam ülkeyi iyi yönetemiyor, gençliğinin seline kapılıyor, çev
Teğmen karısı olan annem Klavdiya Arhipovna 1870 yılının nisan başlarında dayım müsteşar İvan Arhipoviç’ten bir mektup aldı. Petersburg’dan gönderilen mektupta şunlar yazılıydı:«Sevgili kardeşçiğim, karaciğer hastalığım yaz mevsimlerini yurt dışında geçirmemi gerektiriyor. Ancak bu yaz Marienbad’a gidecek param kalmadığından birkaç ay köyünüz Ko
Adaletiyle ünlü Acem şahlarından Feridun’un kıymetli bir veziri vardı. Zeki, ileriyi gören, akıllı bir adamdı. Her şeyden önce Allah rızasını gözetir, sultanın emri sonra gelirdi. Bir sabah halktan biri hükümdarın huzuruna çıkarak:“Ey adaletli Sultanımız! Günlerin huzur içinde geçsin, Allah muradını versin!” diye dualar etti. Sonra da şöyle söyledi: