Herkes gidip yattıktan sonra doğrulup kalktım usulcacık, gidip pencereyi açtım. Evimizdeki bütün pencereler gibi gıcırdamadı, hafifçecik döndü yuvalarında, ellerimden çok önünde birikmiş havanın itmesiyle içe doğru hareket etti. Bir tomurcuk nasıl açılırsa açılıverdi öylece… Kanatları, tomurcuk üzerini örten gösterişsiz, sert yapraklar gibi ayrılmıştı birbi
Hep eli yüreğinde, o günün gelip çatmasından korkardı anam.Biri ablasının, öteki kaynının oğlu olunca baş eğmek, susmak ve ağlamak kalıyordu ona. İlk karşılaştıklarında, vuruşturulan çiğ yumurtalar gibi en az birinin kırılıp yere saçılacağını, ötekinin de iflah olmayıp hapis damlarında çürüyeceğini söylerdi.Uykudan uyanır uyanmaz, amcamların mayıs kokan sıcacık a
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler.Tek yaşam şansı beş yaşındaki kardeşinden acil kan nakli idi.Küçük oğlan aynı hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden bağışıklık oluşmuştu.Doktor durumu beş yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu.Küçük çocuk bir an duraksadı. So
Yıllar önceydi, sene 1972 O zamanlar genç bir gazeteciydim. Türkiye’den bir grup insan, İsrail’e resmi ziyarette bulunuyorlardı. Biz de gelişmeleri izlemek için oradaydık. Bir sıcak Mayıs akşamıydı. Her ziyarette olduğu gibi sıradan bir işti anlayacağınız. Ziyaretin dördüncü günü bize tarihi ve turistik yerleri gezdirmeye başladılar; kafile olarak Mescid-i Aksa’y
Sokağımızdaki yeni ve bakımlı evlerin arasında çok eski ve harap bir ev vardı. Kapısının üstündeki tarihe bakılacak olursa, neredeyse üç yüz yıllıktı. Bazı günler, aralık kalan perdelerin arasından sert bakışlı ve asık suratlı portreleri görebiliyordum. Sokağın geniş pencereli ve beyaz duvarlı evleri, yaşlı komşularını hor görür gibiydiler. Eski evin şato merdi