Bir zaman çok zengin bir adam, çocuklarına şöyle vasiyette bulunur: Ben ölüp yıkanınca, şu eski çoraplarımı ayağıma geçirin, ben bunlarla gömülmek istiyorum.Vakit saat gelir bu zengin vefat eder. Cenaze yıkandıkdan sonra oğulları çorapları alıp getirirler:Babamızın vasiyeti var, şu eski çorapları ona giydireceğiz. derler. Cenazeyi yıkayan hoca efendi bunu katiyye
Sultan Mahmut Han, tebdili kıyafet yaparak bir kahveye girer. Yaşlı çaycıya herkesin tıkandı baba diye hitap ettiğini görüp, bu lakabın nereden geldiğini sorar. Çaycı anlatır:Bir gece rüyamda çeşmemin daha iyi akması için çomak sokup açmaya çalıştım. Çomak kırıldı, suyun akması iyice azaldı, uğraşırken temelli tıkandı, su hiç akmaz oldu. Bunu komşulara anlatınca,
Arkadaşlarımdan bir kaçı yanıma gelerek;-Fakir öğrenciler için yurt binası yapıyoruz, dediler. Ön ayak ol da, biraz yardım toplayalım. Tekliflerini kabul ettim ve ertesi gün, zenginliğinden dolayı ”Ağa” lakabıyla tanınan bir iş adamını aradım. Para istediğimi anlayınca:– Gerekeni yaparız, dedi.Gel de görüşelim.- Sondaki sıfırlar biraz az olmadı mı? dedim. H
Bir varmış, bir yokmuş. Allah’ın kulu çokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, zamanın birinde, bir Keloğlan varmış. İhtiyar ve yoksul anacığıyla beraberler yaşarlarmış. Anacığı, bu biricik oğlunu “A benim Keloğlum, keleş oğlum” diye severmiş.Günlerden bir gün Keloğlan annesinden izin alıp balık tutmaya gitmiş.“Belki bir kaç balık yakalarım da anacığ
Zaman zaman içinde, zaman saman içinde, saman duman içinde, yaman bir Keloğlan yaşarmış. Bu Keloğlan çok çalışkanmış. Çok çalışır, çok kazanırım umuduyla köyünden ayrılmış, şehre çalışmaya gitmiş.Günler, haftalar, aylar birbirini kovalamış, fakat Keloğlan istediğini bir türlü elde edememiş. Şehirde iş varmış var olmasına da bulduğu işler sürekli olmazmış. Beş gün