Vakti zamanın birinde büyük bir diyarın padişahı vardı. Padişahın Cihanşah adında yüzü nurlu, içi sürurlu, dal gövdeli, güler yüzlü, neşeli bir oğlu vardı. Cihanşah, boş zamanlarında babasının vezirinin oğlu Ahmetşah ile buluşur, konuşurdu. İki arkadaş birbirilerine pek ısınmışlardı. Ava beraber giderlerdi. Beraber cirit oynarlar, ok atarlar, keyiflerini ağır pah
Anlatılanlara göre, Selçuklu sultanlarından biri, bir seher vakti, alaca karanlıkta tek başına sarayından çıkmış. Ne sebeple yola çıktığı bilinmeyen sultan, atını ovalara doğru sürmüş. Dereler, tepeler aşmış. Derken gün iyice ağarmış, güneş tepeye çıkmış, ortalığı kasıp kavurmaya başlamış. Sultan, günün kızgın sıcağında bir hayli yol almış. Kan ter içinde kalmış.
Japon Halk Hikayelerinden; Eskiden Kyoto yakınlarında Atogoyama diye bilinen bir dağda, büğe bir rahip yaşardı. Bu rahip, tüm yaşamını tamamen ibadet etmeye ve sutra[1] okumaya adamıştı.Rahibin yaşadığı tapınak, köyden oldukça uzaktaydı. Tapınak, oldukça elverişsiz bir yerde olduğundan; başkalarının yardımı olmaksızın tapınakta yaşamak imkansızdı. Bu yüzden; birk
Vakti zamanında bir değirmenci varmış. Bu değirmencinin de pek çok tavuğu varmış. Günün birinde tilkinin biri bu tavuklara müptelâ olmuş. Bir gün değirmenciye şöyle demiş:“ Ey değirmenci, eğer bana bir tavuk verirsen sana ömrünce unutamayacağın bir iyilik yapacağım.”“Yahu sen benim tavuklarımdan ne istersin, bırak benim yakamı. Seni vurup öldürürüm, eceline mi su
Arkadaşım Paul erkek kardeşinden Noel hediyesi olarak bir araba almıştı. Paul Noel gecesi ofisten çıktığında, yeni parıl parıl parlayan arabasının başındaki afacan çocuk ağzından adeta sular akarak, “Bu sizin arabanız mi bayım?” diye sormuş.Paul başıyla onaylamış ve “Kardeşim Noel hediyesi olarak aldı,” demiş.Çocuk şaşırmış.“Yani kar