Hz. Musa yolda Tanrıyla konuşan bir çoban gördü. Çoban:Ey yüce Tanrı! Nerdesin? Senin hizmetçin olayım, ayakkabılarını temizleyim. Saçlarını tarayayım, elbiselerini temizleyeyim, sineklerini öldüreyim. Sana süt hazırlayayım, ellerini öpeyim, ayaklarını mesh edeyim, yatağını temizleyeyim, söyle nerdesin? Bütün keçilerim sana feda olsun, bütün bu dağların yankısı s
Saf bir adamın bir koçu varmış, iple bağlar, peşi sıra çeker gidermiş. Yine günlerden bir gün ovada çekip giderken onu takip eden hırsız sessizce yaklaşıp ipi kesti, koyunu alıp götürdü. Adam bir zaman sonra koyunun olmadığını, boş ipi sürüklediğini fark etti. Koyunun kaçtığını düşündü ve ovada aramaya başladı. Ararken bir kuyunun başında hırsızı feryad u figan a
Halkı hiç fil görmeyen bir şehir vardı. Günün birinde Hindistan’dan bir fil getirdiler, karanlık bir yere koydular. Halkı seyre davet ettiler. Halk, karanlıkta fili göremiyordu. Çaresiz kaldılar, elleriyle dokunup yokladılar. Birinin eli filin hortumuna dokundu. Dedi ki:“Fil büyük bir hortumdur. “Bir diğeri eliyle filin kulağını tuttu. O da:“Fil
Hırsızın biri, içeri girmek için bir evin duvarının dibini kazıyordu. Adamın biri gece yarısı hastalanmış, uyku tutmamıştı. Kazmanın tak tak sesini duydu, damın başına çıkıp aşağı baktı. Duvarın dibini kazmakta olan hırsızı gördü. “Sen kimsin” dedi? Hırsız adamı görünce şaşırmıştı. Hazır cevaplılıkla “davulcuyum,” dedi.Adam: Ne yapıyorsun?
Fakir bir saka, o sakanın da bir eşeği vardı. Zayıf zavallı bir eşşekti, sırtında yüzlerce yara vardı. Değil arpa ot bile bulamıyordu.Padişahın atlarının bakıcısı bu sakayı tanıyordu. Onunla eskilere dayanan bir ahbaplığı vardı. Bir gün sakaya rastladı:– “Bu zavallı eşeğin hali ne böyle, nerdeyse zayıflıktan ölecek.” dedi. Saka yana yakıla anlattı:– “Sevgili dost