Çok eskiden bir tarla faresi ile bir şehir faresi arkadaş olmuşlar. İkisi de birbirlerini çok severmiş. Aralarında güzel bir dostluk olmuş. Şehir faresi sık sık tarla faresini ziyaret eder birlikte kırlarda güle oynaya vakit geçirirlermiş. Diledikleri gibi koşar, zıplar, yuvarlanır oyunlar oynarlarlarmış…Bir gün şehir faresi arkadaşını yemeğe davet etmiş.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal, pireler berber iken ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken, bir zamanlar, uzak ülkelerin birinde yoksul bir kadınla oğlu yaşarmış. Öylesine yoksullarımış ki, kadıncağız biricik keloğluna dahi güçlükle bakıyormuş. Keloğlan da, aksine bu durumu hiç umursamazmış. Her şeye gülüp g
Bundan yıllar önce zamanın birinde, bir değirmenci varmış. Bu değirmencinin üç oğlu varmış. Değirmenci öldüğü zaman büyük oğluna değirmen, ortanca oğluna eşek, küçük oğluna da kedi miras kalmış. Küçük oğlu bu duruma çok üzülmüş.“Kedi ne işine yarar ki bir insanın?” diye yakınır dururmuş. “Pişirip yiyemezsin bile.” Böyle kendi kendine konuşurken, kedi bütün hepsin
Çok eskiden Oğuz yurdunda Bayındır Han adında bir Han varmış. Bayındır Han, Bir gün büyük bir ziyafet düzenleyerek tüm halkı davet etmiş. Üç büyük çadır kurdurmuş. Çadırlardan biri beyaz, biri kızıl, biri de siyahmış. Adamlarına;“Oğlu ve kızı olmayanı kara çadıra indirin. Kara koyun etinden yedirin!” demiş.Gelenler güzelce ağırlanıyor, çeşitli ikram
Kışın ortasında Nasrettin Hoca’nın arkadaşları, Hoca’nın evinde bir akşam yemeği yemek isterler. Bir plan hazırlayarak Hoca’nın yanına giderler. Fıkraİçlerinden biri:– Hocam biz bir konuda anlaşamadık. Bize yardım eder misin, der. Hoca:– Neymiş o bakalım, diye sorar. Nasrettin Hoca Fıkraları– Acaba Hoca akşam sabaha kadar şehrin dışında ateş y