İmam-ı Âzam Ebu hanife’nin çocukluk yıllarında idi. Allah diye bir yaratıcının olmadığını, her şeyi tabiatın (doğa) yarattığını iddia eden ve her gittiği yerde bilginlerle görüşerek tartışmalar yapan bir dinsiz, döne dolaşa Kûfe şehrine gelir. Zararlı ve yanlış fikirlerini anlatmaya başlayan bu dinsizin, Kûfe bilginleriyle görüşüp münazara yapma isteğine gülen Mü
Son dakikalarını yaşayan bir hastanın şehadet kelimesini söyleyememesini kötü mânaya yoran bir kadın, Resulullah aleyhisselatü vesselama müracaat ederek:“Kocam son anlarını yaşayan bir hastadır. Bir müddetten beri yanında şehadet getiriyorum, dili durduğu için, o, bu şehadet kelimesini söyleyemiyor, kelime-i şehadeti getirmeden ölür diye korkuyorum; Buna bir çare
Hz. Enes (r.a.)nın anlattığına göre:Resûlüllah (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:– Ümmetimden iki kişi Allâh’ın huzuruna gelirler.Birisi,– Yâ Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der.Allah Teâlâ da ötekine,– Hakkını ver, buyurur.Adam,
Şam Hükümdarlarından Melik Salih, kıyafet değiştirerek, her seher vakti kölesi ile şehre çıkar, çevreyi dolaşırdı. Arap geleneklerine uygun olarak, yüzünün yarısını örterek çarşı ve mahalleleri gezer, muhtaç kimseleri tespite çalışır, onlara hazinesinden yardımda bulunurdu. Merhamet sahibi, fakir dostu bir adamdı.Yine kölesiyle dolaşmaya çıktıkları bir gece, iki
Vaktiyle Nil Nehri, bir yıl Mısır’a hiç su taşımadı ve sonunda dayanılmaz bir kıtlık baş gösterdi.Öyle oldu ki, susuzluktan kıvranan insanlar dağlara çıktı. Nil sanki kurumuştu. İnsanlar feryat edip inleyerek yağmur dilediler, ama hiç fayda etmedi. Bunun üzerine içlerinden biri, tasavvuf büyüklerinden Zünnun’un dergâhına koştu:“Ey yüce sultan! Halk sıkıntı