Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Vay neler varmış vay neler varmış. Develer tellallık yapar, pireler davul çalarmış. Cinler cirit oynar, periler şarkı söylermiş. Sonra efendime söyleyeyim. Allah’ın kulu çokmuş. Nar gibi kızaran, ahına yanan kızlar, delikanlılar pınar gibi kaynarmış. Böyle bi
Çok eski yıllarda Bağdat’tan göç etmiş bir bey varmış. Şehir şehir dolaşırmış. Macera meraklısı, kahraman, nükteci ve zekâ oyunları yapmaktan hoşlanırmış. Gel zaman git zaman Türkiye’ye yerleşmiş. Aşiret kurmuş, boylar yetiştirmiş, nesiller üretmiş. Ege kıyılarında yıllarca hüküm sürmüş. Bu beyin torunlarından Ali Şah, dedelerinin buyruğunu aynen yaşatan, kahrama
Bir varmış, bir yokmuş. Memleketin birinde bir padişah varmış. Bu padişah bir gün demişki:“Hızır’ı bana kim bulup getirirse dünyalığını verip ahiretliğine karışmayacağım. Getirmezse cellât edeceğim. Tellâllar çıkarmış, fakat kimse oralı olmuyor. O memlekette bir de yoksul bir Keloğlan varmış. Bu düşünmüş, taşınmış, padişaha gitmeye karar vermiş.“Ne olursa olsun.
Bir varmış bir yokmuş, bir padişahın bir tek kızı varmış. Bu kız her gün has bahçenin içinden akan bir derenin kıyısına oturur serinlermiş. Günlerden bir gün yine bu derenin kıyısında serinlerken, kolundaki bileziğini çıkarıp bir taşın üstüne koymuş, derede ellerini yıkarken kırk bir tane beyaz güvercin gelip yeşil çimenlerin üzerine konmuşlar. Bunlardan kırkı bi
Seyit Ali diye çağırırlarmış önceleri onu. Bir bilinmezden gelip Bursa yöresine yerleşmiş, çobanlık yapmaya başlamış. İşinin ehli biriymiş. Koyun otlatılacak yerler ondan sorulurmuş. Koyun sağmakta, koyun kırkmakta, koyun kuzulatmakta üstüne yokmuş. Yoğurt yapmasını, yayık yaymasını, yağ çıkarmasını da iyi bilirmiş.Seyit Ali’nin bu becerileri, yöredeki ağal