Nasrettin Hoca bir gün çalışmak için tarlasına gidiyormuş. Bu sırada birinin kendisine seslendiğini duymuş. Durup arkasına bakmış. Bir adam cebinden bir mektup çıkararak Nasrettin Hoca’ya göstermiş:– Hocam, ben aylardır başka ülkede yaşayan bir yakınımdan mektup bekliyordum. Gözlerim yollardaydı. Bugün beklediğim mektup geldi.– İyi ya, gözün aydın, de
Nasrettin Hoca bir komşusundan ödünç para almıştı. Borcunu vaktinde ödeyemedi. Alacaklı, bir gün kapısını vurdu.– Kusura bakma Hoca Efendi, alacağımı istemeye geldim.Nasrettin Hoca’nın o anda kesesinde bir akçesi bile yoktu. Komşusuna:– Bak, şu bahçenin kenarındaki çalıları görüyor musun?Buradan geçen koyunların yünleri bu çalılara takılacak. Bu yünle
Nasrettin Hoca, aldığı iki kilo eti eve göndermiş. Eti götüren çocuğa:– Aman oğlum, unutma! Hanıma söyle, bu etle yemek yapsın, demiş.Nasrettin Hoca’nın hanımı eti almış. Güzel bir yemek yapmış. Öğle saatinde komşular gelmişler. Hoca’nın hanımı, nezaket olsun diye komşuları yemeğe davet etmiş. Komşular oturmuşlar, yemeği bir güzel yemişler. Hoca, akşam eve
Nasrettin Hoca, güzel bir yaz sabahı evinden çıkıp tarlasına gitmiş. Öğlene kadar çalışmış. Hava çok güzelmiş. Tarladaki işleri bitince gölün kıyısını gezerek evine gitmeye karar vermiş. Çimenler yemyeşil, göl masmaviymiş. Kuşlar ‘cik cik’ diye ötüyormuş. Hoca, gölün kıyısına oturmuş. Karnının açlığını fark etmiş. Yanında hanımının tarlada yemesi için hazırladığı
Nasrettin Hocanın başından geçenler dilden dile anlatılarak geçmişten günümüze fıkra halini almıştır. Nasrettin Hocadan Bir Fıkra; “Ben Senin Delikanlılığını da Bilirim” başlıklı hikayemizin bir tebessüm bırakması ümidiyle iyi okumalar.Günlerden bir gün Nasrettin Hoca, alışveriş yapmak için şehre gidecektir. Ahırdan eşeğini çıkarır, evin önüne getir