BİR GÖNÜL ADAMINA, dostlarından biri fildişi bir tarak hediye etmişti. Fakat daha sonra araları açılınca, bu defa da ona “köpek” diye hakaret etti. Adam, tarağı dostuna fırlatarak şöyle dedi:“Bu kemik bana lazım değil. Yeter ki, bir daha bana köpek deme!”* * *– İnsan kendi sirkesini yedikçe, bal sahibinin eziyetini çekmez.– Bir
Bir varmış bir yokmuş. Sevimli bir Keloğlan varmış. Anasıyla birlikte karınca kararınca geçinip giderlermiş. O sene köylerine hiç yağmur yağmamış, kıtlık olmuş. Ekinler tarlada, meyveler dalda, üzümler bağda susuzluktan kavrulmuş. Dereler, ırmaklar kurumuş. Bunun üzerine anası Keloğlan’ı iş bulup çalışarak para kazanması ve kışlık yiyecek alması için kasabaya yo
Bundan yılar yıllar önce, geçmiş zamanlardan birinde, saraylarda padişahların yaşadığı, meydanlarda okların atıldığı, pazarlarda altın sikkelerle alış veriş yapıldığı zamanda… Güzel bir bahçenin tam ortasına kurulu, bembeyaz çok güzel bir ev varmış. Bu evde altın sarısı saçları olan güzel mi güzel, alımlı mı alımlı; al yanaklı, gül dudaklı, boylu poslu, adı
Bir varmış, bir yokmuş… evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallarken zamanın birinde bir padişah varmış.Padişah bir gün vezirini çağırarak demiş ki :Al şu lirayı. Bununla bana bir koç alacaksın! Bu koçun etinden et, derisinden kürk isterim. Verdiğim lirayı geri, koçu da diri
Bir varmış, bir yokmuş… Çok söylemesi günah, az söylemesi sevapmış… Allah’ın kulu dağdan, taştan çokmuş…Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı…Vakti zamanında bir kadının üç oğlu varmış. Kocası yeni öldüğü için fakirmişler. Hazıra dağlar dayanmaz, derler. Ellerindeki, avuçlarındaki tükendikten sonra geçim sıkıntısı çekmeye başlamışlar.