“CENNET KIZIN CİNNETİ”kısa hikaye-kısa öyküÇivit gibi mavi göğün sarı toprağa değen uçlarından güneşin ulvî dalgaları köyü kıpkızıl sarmıştı. Gökte hiç bulut yoktu. Hava sıcak ve ağırdı; kızıl loşluğun indiği dar, gübreli sokaklardan keskin bir ahır kokusu çıkıyor, evlere dönen inekler çıngıraklarını sallayarak kendi kapıları önünde duruyor, boynuzlar
Işıklar geniş pencereli evlere yürüdü önce… Ve camların önünde dolaştı, kapıların önünde dolaştı, caddelerin derinliklerine baktı, sarıdan bir boya çekti. Tamam! İyi ama şehir bir tek cadde, bir tek sokak da şehir değildi. Yeryüzünün büyük aydınlıklar, bereketler dağıtan lambası sonradan aşağılara, çok aydınlık, çok sıcak isteyen, küçük, yaşama yaşama belir
“Soğanları pembeleşinceye kadar kavurdu kadın. Biraz domates rendeledi, bir kaşık da salça ekledi. Akşamdan suya ısladığı fasulyeleri döktü üzerine. Biraz tuz serpti, çok az da şeker. Kırsın diye ev yapımı salçanın ekşisini. Önce harlı ateşte kavurdu biraz, sonra kısık ateşte uzun uzun pişirdi. Serdi keten masa örtüsünü, koydu üzerine iki tabak, ortaya da b
Yıllar önceydi, sene 1972 O zamanlar genç bir gazeteciydim. Türkiye’den bir grup insan, İsrail’e resmi ziyarette bulunuyorlardı. Biz de gelişmeleri izlemek için oradaydık. Bir sıcak Mayıs akşamıydı. Her ziyarette olduğu gibi sıradan bir işti anlayacağınız. Ziyaretin dördüncü günü bize tarihi ve turistik yerleri gezdirmeye başladılar; kafile olarak Mescid-i Aksa’y
Savaşın en kanlı günlerinden biri. Asker, en iyi arkadaşının az ileride kanlar içinde yere düştüğünü gördü. İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar. Asker teğmene koştu:– Teğmenim, fırlayıp arkadaşımı alıp gelebilir miyim? “Delirdin mi?” der gibi baktı teğmen.– Gitmeye değer mi? Arkadaşın del