İmam-ı Âzam Ebu hanife’nin çocukluk yıllarında idi. Allah diye bir yaratıcının olmadığını, her şeyi tabiatın (doğa) yarattığını iddia eden ve her gittiği yerde bilginlerle görüşerek tartışmalar yapan bir dinsiz, döne dolaşa Kûfe şehrine gelir. Zararlı ve yanlış fikirlerini anlatmaya başlayan bu dinsizin, Kûfe bilginleriyle görüşüp münazara yapma isteğine gülen Mü
Son dakikalarını yaşayan bir hastanın şehadet kelimesini söyleyememesini kötü mânaya yoran bir kadın, Resulullah aleyhisselatü vesselama müracaat ederek:“Kocam son anlarını yaşayan bir hastadır. Bir müddetten beri yanında şehadet getiriyorum, dili durduğu için, o, bu şehadet kelimesini söyleyemiyor, kelime-i şehadeti getirmeden ölür diye korkuyorum; Buna bir çare
Mısır’da bir padişah ölüm döşeğinde idi. Parlak yanağı iyiden iyiye solmuş, hastalıktan yüzü sararmıştı. Mısırlı hekimler onu iyileştirecek hiçbir ilaç bulamadılar. Hep birlikte başına toplanmış, çaresizce ölmesini bekliyorlardı. Ölmek üzere olan padişah şöyle sayıklıyordu:– Mısır’a benim gibi değerli bir padişah gelmemişti. Sonu ölüm olduktan sonra Mısır’ı
Padişahın biri ip hastalığına yakalandı. Hastalık yüzünden bir deri bir kemik kalmıştı. Elden ayaktan o kadar düşmüştü ki hizmetçilerine gıptayla bakıyor, “Ne olaydı bunlar gibi sağlıklı olaydım” diye kendi kendine hayıflanıyordu. Padişahın nedimlerinden biri, huzurda yer öperek dedi ki:– Saltanatın daim olsun padişahım! Bu şehirde mübarek nefesli bir adam
Şam Hükümdarlarından Melik Salih, kıyafet değiştirerek, her seher vakti kölesi ile şehre çıkar, çevreyi dolaşırdı. Arap geleneklerine uygun olarak, yüzünün yarısını örterek çarşı ve mahalleleri gezer, muhtaç kimseleri tespite çalışır, onlara hazinesinden yardımda bulunurdu. Merhamet sahibi, fakir dostu bir adamdı.Yine kölesiyle dolaşmaya çıktıkları bir gece, iki