Halife Bağdat’taki sarayının balkonunda otururken, baş vezirinin büyük bir heyecanla koşarak gelmekte olduğunu görmüş. Bu heyecanın nedenini merak etmiş ve gelir gelmez yanına alınmasını istemiş. Başvezir gelir gelmez Halifenin ellerine sarılmış ve ağlamaklı bir sesle yalvarmaya başlamış:“Ne olur Halifem bana izin verin, hemen buradan gideyim!”&
Dört ÖğütHalk Hikayeleri: Bir varmış, bir yokmuş. Vaktin birliğinde, yohsul bir adam varmış. Gün olmuş evlenmek istemiş. Güzel bir gız almış. Evini geçindirecek parası yohmuş. Gurbete çıhmış. Güney illerine gitmiş. Bir ırgat gapısına durmuş. Günlüğüm gaça dememiş, heç sormamış, tam yirmi yıl çalışmış. Nihayet ayrılmaya garar vermiş. Ağanın yanına çıhmış:“Ağam, ta
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Vay neler varmış vay neler varmış. Develer tellallık yapar, pireler davul çalarmış. Cinler cirit oynar, periler şarkı söylermiş. Sonra efendime söyleyeyim. Allah’ın kulu çokmuş. Nar gibi kızaran, ahına yanan kızlar, delikanlılar pınar gibi kaynarmış. Böyle bi
Çok eski yıllarda Bağdat’tan göç etmiş bir bey varmış. Şehir şehir dolaşırmış. Macera meraklısı, kahraman, nükteci ve zekâ oyunları yapmaktan hoşlanırmış. Gel zaman git zaman Türkiye’ye yerleşmiş. Aşiret kurmuş, boylar yetiştirmiş, nesiller üretmiş. Ege kıyılarında yıllarca hüküm sürmüş. Bu beyin torunlarından Ali Şah, dedelerinin buyruğunu aynen yaşatan, kahrama
Seyit Ali diye çağırırlarmış önceleri onu. Bir bilinmezden gelip Bursa yöresine yerleşmiş, çobanlık yapmaya başlamış. İşinin ehli biriymiş. Koyun otlatılacak yerler ondan sorulurmuş. Koyun sağmakta, koyun kırkmakta, koyun kuzulatmakta üstüne yokmuş. Yoğurt yapmasını, yayık yaymasını, yağ çıkarmasını da iyi bilirmiş.Seyit Ali’nin bu becerileri, yöredeki ağal