Vaktiyle küçük bir kasabada yaşayan dürüst, temiz bir delikanlı zaman içinde geçim sıkıntısı çekmeye başladı. Bu sıkıntısına çözüm bulamayınca, memleketine çok uzak şehir merkezine giderek iş bulup çalışmaya, kendine düzenli yeni bir yaşam kurmaya karar verdi. Hazırlanıp zaman kaybetmeden yola çıktı. Bu delikanlı, yolculuğu sırasında yorum ve açıklaması kend
Bilgelik Hikayeleri; Köyün birinde bir yaşlı adam varmış. Çok fakirmiş ama Kral bile onu kıskanırmış… Öyle dillere destan bir beyaz atı varmış ki, Kral bu at için ihtiyara ciddi bir meblağ teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış.. “Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı” dermiş hep.Günün birinde, bir sabah kalkmışlar k
Hikayeye göre; XVIII. yüzyılın büyük İngiliz ressamlarından William Holman Hunt’ın, bir bahçeyi tasvir eden bir tablosu Londra Kraliyet Akademisi’nde sergileniyordu.Hunt’ın “Kainatın Işığı” adini verdiği bu tabloda geceleyin elinde duran fenerle bahçede duran filozof kılıklı bir adam görülüyordu. Adam, serbest kalan eliyle bir kapıyı
BİR GÖNÜL ADAMINA, dostlarından biri fildişi bir tarak hediye etmişti. Fakat daha sonra araları açılınca, bu defa da ona “köpek” diye hakaret etti. Adam, tarağı dostuna fırlatarak şöyle dedi:“Bu kemik bana lazım değil. Yeter ki, bir daha bana köpek deme!”* * *– İnsan kendi sirkesini yedikçe, bal sahibinin eziyetini çekmez.– Bir
Uzun bir zaman önce çok büyük bir elma ağacı vardı. Küçük bir çocuk her gün gelip onun etrafında oynamayı çok severdi. Ağacın en tepesine tırmanır, elmalarını yer ve gölgesinde öğlen uykusu uyurdu.O, ağacı çok severdi ve ağaç da onunla beraber oynamaya bayılırdı. Aradan zaman geçti ve küçük çocuk büyüdü. Artık her gün ağacın çevresinde oynamıyordu.Bir gün çocuk a