Biraz geciktiğim için, Carnacki yarı şaka bir hiddetle yumruğunu bana doğru salladı. Sonra, yemek odasının kapısını açarak dördümüzü de içeri aldı: beni, Jessop’u Arkright’ı Taylor’u.Eskisi gibi bir arada iştahla akşam yemeğimizi yedik. Yine eskisi gibi Carnacki yemekte pek de konuşkan değildi. Yemekten sonra salona geçerek rahat koltuklara gömü
Sonbaharın bunaltıcı, karanlık ve sessiz bir gününde, gökten inen bulutlar yeryüzüne çökmüşken, bir başıma at sırtında eşine az rastlanır türden kasvetin hakim olduğu bir bölgeden geçiyordum. Gece karanlığı çökmek üzereyken, Usher’in Evinin melankolik görüntüsünü seyrederken buldum kendimi. Eve ilk bakışımda, nedenini bilmediğim dayanılmaz bir hüzün sarmıştı içim
Nil sapienıice odiosius acumine nimio.Hiçbir şey bilgeliğe aşırı akıllılık kadar nefret edilesi gelmez.SenecaParis’te, 18– sonbaharının fırtınalı bir akşamında, dostum C. Auguste Dupinile birlikte paylaştığımız, No: 33, Dunôt Sokağı, Faubourg St. Germain’deki evde, onun küçük kütüphanesinde, ya da kitap odasında, düşüncelere dalmanın ve lületaşı bir piponun
‘‘Şeytan yine arıyor efendim.” Lisa Marie’nin sesi eski interkom makinesinden biraz cızırtılı gelmişti.“Bir dakika!” Mırıldandı Murray. Telefonu çenesinin altına sıkıştırdı. Tombul parmağı ile düğmeye bastı. “Bailey ile görüşüyorum. Onu sonra arayacağımı söyle”Kısa bir sessizlikten sonra, “Bu sabah bunun üçüncü arayışı olduğunu söylüyor.”Murray içini çekti. “Peka
Japon Halk Hikayelerinden; Eskiden Kyoto yakınlarında Atogoyama diye bilinen bir dağda, büğe bir rahip yaşardı. Bu rahip, tüm yaşamını tamamen ibadet etmeye ve sutra[1] okumaya adamıştı.Rahibin yaşadığı tapınak, köyden oldukça uzaktaydı. Tapınak, oldukça elverişsiz bir yerde olduğundan; başkalarının yardımı olmaksızın tapınakta yaşamak imkansızdı. Bu yüzden; birk