Çok eskiden Oğuz yurdunda Bayındır Han adında bir Han varmış. Bayındır Han, Bir gün büyük bir ziyafet düzenleyerek tüm halkı davet etmiş. Üç büyük çadır kurdurmuş. Çadırlardan biri beyaz, biri kızıl, biri de siyahmış. Adamlarına;“Oğlu ve kızı olmayanı kara çadıra indirin. Kara koyun etinden yedirin!” demiş.Gelenler güzelce ağırlanıyor, çeşitli ikram
VAKTİYLE AZERBAYCAN’IN Gence şehrine zalim ve ahlâksız bir şehzade hükmediyordu. Bir gün sarhoş olmuş, kafası tütsülü, elinde kocaman bir kadeh, şarkı söyleyerek mescide girdi.O sırada mescidin bir köşesinde, sözü sohbeti tatlı, temiz kalpli bir âlim, çevresinde toplanan cemaate vaaz etmekle meşguldü.İnsana böyle olmak yaraşır. İnsan ya âlim olmalı ya da âlimi di
HÂTEM-İ ÂSAM, yani Sağır Hâtem diye bilinen zat, bilgisi, takvası ve tevazusu ile haklı bir şöhret kazanmıştı. Bir rivayete göre sağır da değildi. Karısını utandırmamak için, onun işlediği bir suçu duymazlıktan gelerek, bütün ömrünü sağır taklidi yaparak geçirmişti.İşte bu zat, dostlarıyla birlikte bahçede oturuyordu. O sırada sineğin biri örümcek ağına düşmüş, v
Bundan çok uzun yıllar önce, zamanın birinde insanlar bir kaç yıl boyunca yoğun kıtlığa maruz kalmıştı. Öyle ki pek çok aile bir kuru ekmeğe muhtaç kalmışlardı.İşte o sıralarda bir tek çocuğuyla yaşayan bir kadıncağız bir gün evinde, tam bir iki lokmalık kuru ekmeğini ağzına atacağı esnada kendinden daha muhtaç birisi kapısını çaldı. !!“Ne olursunuz” “Açl
Sevdiğiniz şeylerden başkalarına da vermedikçe, tam bir iyilik vasfına eremezsiniz. Her ne harcarsanız şüphesiz Allâh onu bilir.” (Âl-i İmran, 92)Zamanın birinde bir şehirde Kalaycı Dede lakaplı alim bir zat yaşarmış. Şehrin arif şahsiyeti ve akıl hocası, bilge biriymiş. Adından da anlaşılacağı üzere kalaycılıkla uğraşır, yalnızca günlük ihtiyacını karşıla