Tüm yöre halkı, kaç günden beri Abuş Beyi bekliyordu. Abuş Bey ilçeye niçin geliyordu, yurttaşlar tek onu bilmiyorlardı. Çünkü Abuş Bey büyük adam olduktan sonra, ilçeye bir kez uğramıştı. O da şöyle bir gelip geçmişti, yel gibi… Bayramlar olmuştu, seyranlar gelip geçmişti, ara ki bulasın Abuş Beyi? «Bu adam gayrı bizi defterinden sildi,» diye konuşulduğund
Sonbaharın vahşi, fırtınalı günleri telefonumuzu bozdu. Bu da oldukça can sıkıcı olaylara yol açtı.Bir pazar sabahı odamda «Şerlok Holmes»i okuduğum sırada telefon çaldı.— Allo! dediBir erkek sesi:— Amalie’yle konuşabilir miyim? dedi.Evde Amalle adında kimse yoktu. Bu durumda verilmesi gereken en doğru karşılığı verdim:— Hayır, Amelie’yle konuşamazsınız.Erk
Her pazar özgür kalır kalmaz iki küçük asker yola düzülürdü. Kışladan çıkınca sağa dönerler, bir askerlik gezintisi yapıyorlarmış gibi sıkı adımlarla Courbevoie’yı geçerler, sonra evlerden ayrıldıkları vakit daha rahat bir yürüyüşle Bezons’a giden tozlu ve çıplak yolu tuttururlardı.Yenleri ellerini örten çok geniş, çok uzun kaputlarının içinde yitmiş,
Le Havre postası Criqueto’dan kalkmak üzereydi. Bütün yolcular, Malandinoğlunun işlettiği Ticaret Oteli’nin avlusunda adlarıyla çağrılmalarını bekliyorlardı.Bu, çamurlana çamurlana boyaları bozulup şimdi aşağı yukarı kül rengine girmiş tekerlekleri olan sarı bir arabaydı. Öndeki tekerlekler küçücüktü. Arkadakiler, yüksek ve cılız; arabanın biçimsiz, h
Yemekten sonra güverteye çıkılmıştı. Karşımızda, iri bir ayın ayna gibi pırıl pırıl parıldattığı Akdeniz sularının sathında hiç bir kıpırdama yoktu. Büyük gemi, yıldız ekilmiş bir tarla gibi görünen gök yüzüne simsiyah dumandan müteşekkili kocaman bir yılan savuruyor; arkamızda, uskurunun kuvvetli dönüşü ile sür’atle yol alan bu ağır geminin geçişi ile tama