Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, zamanın birinde çok uzak diyarlarda hiç çocuğu olmayan bir kadın varmış.Çocuğu çok sevdiğinden kendisini avutmak için bir tahta parçası üzerine kömürle kaş göz yapmış, bunu bezlere sarmış, salıncağa koyarak sallamaya başlamış.Artık her gün salıncağın başında oturuyor, oradan hiç ayrılmıyormuş. Ko
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Bağdat ülkesinin son derecede zengin bir padişahı varmış.Padişahın hazinesinde o kadar çok altın, elmas, pırlanta, zümrüt doluymuş ki, saymakla bitirilemez, hesabını kendisi bile bilmezmiş.Bağdat hazinesinin zenginliği her tarafa yayılmış, dillere destan olmuş. O kadar ki, Mısır’ı, Bağdat’ı, bü
Bir varmış bir yokmuş. Vaktiyle bir krallıkta çalışan bir asker varmış. Uzun yıllar krala canla başla hizmet etmiş. Savaş sona erip de asker, aldığı birçok yara yüzünden daha fazla hizmet edemeyecek duruma gelince, kral kendisine şöyle demiş:– Köyüne gidebilirsin, bundan sonra sana ihtiyacım yok. Artık eline para geçmeyecek, çünkü bana hizmet eden karşılığı
Bir kış günü bir kraliçe pencerenin önünde dikiş dikerken iğne eline batmış. Hemen bir parça pamukla elinden akan kanı silmiş. Keşke demiş kraliçe “teni şu pamuk kadar beyaz, dudakları kan damlası kadar kırmızı ve saçları şu pencerenin pervazı kadar kara bir kızım olsa.”Bir gün kraliçenin dileği yerine gelmiş. Bebeğine Pamuk Prenses adını vermiş. Ne yazık k
Çok çok eskiden, bir zamanlar uzak bir köyde üç erkek kardeş yaşarmış. Babalarından kalan toprağı birlikte işlerlermiş; elde ettikleri ürün üç gürbüz genç adamın geçinmesine ancak yetermiş. Rafya ya da hasırdan sepetler örüp pazarda satarlarmış. Ama ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar, hiçbir zaman geride paraları olmazmış. Hep de evde tuz kalmadığı ya da eski çay