İçeri girer girmez neşe içinde bağırdı:– Annecim biliyor musun bugün yuvada ne oldu?– Görmüyor musun ? Telefonla konuşuyorum.İnsanların sevdiği şeyler birbirine benzemiyordu. Annesi telefonunu, babası arabasını çok seviyordu.Telefon ve araba söz konusu olduğu zaman, her şey erteleniyordu, bir de eve misafir geleceği zaman kendisine hiç yer kalmıyord
Işıklar geniş pencereli evlere yürüdü önce… Ve camların önünde dolaştı, kapıların önünde dolaştı, caddelerin derinliklerine baktı, sarıdan bir boya çekti. Tamam! İyi ama şehir bir tek cadde, bir tek sokak da şehir değildi. Yeryüzünün büyük aydınlıklar, bereketler dağıtan lambası sonradan aşağılara, çok aydınlık, çok sıcak isteyen, küçük, yaşama yaşama belir
Ayakkabıcı, o gün gelen malları vitrine koyarken, sokaktaki bir çocuk, onu büyük bir dikkatle izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir dükkân için yeterliydi.Ayakkabıcı, bir çift ayakkabıyı, en görünür yere yerleştirirken, küçük çocuk vitrine iyice yanaştı. Fakat bir koltuk değ
Yaşlı adamın hastalığına çare bulunamayınca, kendisine evliya denilen birinin adresini vermişler. Söylenenlere göre en ağır hastalar o zatın duasıyla iyileşebiliyormuş.İhtiyar adam verilen adresi çaresizlik içinde cebine atıp doktorun yanından ayrıldığında, sokağın köşesinde simit satan 6-7 yaşlarındaki bir çocuğa rastladı. Çocuk son derece masum gözlerle kendis
Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde “yetim-öksüz” kalan çok olur. Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler… Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar.Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların. O teki kalmış