Küçük bir adada tek bir öküz yaşıyordu. Öküz her gün adadaki bütün otları yiyor, geriye hiç bir şey bırakmıyordu. Hiç ot kalmadığını görünce de ertesi günü hiçbir yiyecek bulamayıp zayıflayacağım diye büyük bir üzüntü ve endişeye kapılıyordu. Sabaha kadar bu üzüntü ve endişeden ıstırap çekiyor, gözüne uyku girmiyordu.Sabah olunca, Tanrının isteğiyle bütün otlar y
Çakalın biri, bir boya küpüne düşer, içinden çıkmak için bir müddet uğraşır. Çakalın rengi değişir, rengarenk olur. Aynada kendisine bakar, boyalı oluşuna sevinir. Güneş vurdukça parıl parıl parlamaktadır, gurura kapılır. Büyük bir sevinçle diğer çakalların yanına gider. Çakallar sorar:Seni böyle magrur ve mesrur eden nedir? Bu gurur ve kendini beğenmişliğin sebe
Olimpos Tanrılar Ülkesi’nde oturan Baştanrı Zeus’un bir süredir canı iyiden iyiye sıkılmaya başladı. Bu arada dünyadaki ölümlüler de Tanrıları unutmuşa benziyorlardı. Zeus, oğlu haberci Tanrı Hermes’i çağırdı yanına: “Oğlum; şu dünyaya bir şeyler oluyor gene… Biliyor musun, bu inatçı dünyalılar bizleri unutmuşa benziyor… Bizim
Nasrettin Hoca bir akşam yorgun argın eve dönmüş. Karnı çok açmış. Gözlerinden uyku akıyormuş. Hanımı hemen yemek hazırlamış. Birlikte yemek yemişler. Nasrettin Hoca hanımına o gün yaşadıklarını anlatmış, hanımı da komşularından söz etmiş. Nasrettin Hoca yemekten sonra hemen yatmış ve derin bir uykuya dalmış. Gece Nasrettin Hoca’nın hanımı bahçeden gelen tıkırtıl
Nasrettin Hoca’nın hanımı bir gün, büyük bir kazana ihtiyaç duyar. Ama evlerinde uygun bir kazan bulamaz. Hanımı, Hoca’ya:– Efendi, git de komşudan kazan isteyiver, der ve Hoca da komşusunun kapısını çalar. Kapı açılınca Hoca ezile büzüle:– Komşum, şey, şu sizin kazanı bize ödünç verebilir misiniz? Çünkü hanım bulgur kaynatacak da, der.Meğer Hoca’nın