Vaktiyle Nil Nehri bir yıl Mısır’a hiç su taşımadı ve sonunda dayanılmaz bir kıtlık baş gösterdi.Öyle oldu ki, susuzluktan kıvranan insanlar dağlara çıktı. Nil sanki kurumuştu. İnsanlar feryat edip inleyerek yağmur dilediler, ama hiç fayda etmedi. Bunun üzerine içlerinden biri, tasavvuf büyüklerinden Zünnun’un dergâhına koştu:“Ey yüce sultan! Halk sıkıntı
Kırda dolaşan bir adamın ayağını köpek ısırdı. Hem de öyle bir hırsla ısırmıştı ki, sanki dişlerinden zehir saçmıştı. Adamcağız acısından bütün gece uyuyamadı. Küçük kızı babasının haline acıyarak ona çıkıştı. Sesini sertleştirerek:“Babacığım, senin dişin yok muydu? Sen de onun ayağını ısırsaydın!” dedi.Adamcağız, ayağının acısını unutarak ağlarken gü
Bir gün bir Kızılderili ve beyaz arkadaşı New York şehrinin merkezinde yürüyordu. O sırada öğle tatili vaktiydi ve caddeler insanlarla doluydu. Sürücüler kornalarını çalıyor, taksi şoförleri müşteri bulmak için köşelerde bağrışıyor, sirenler çalıyordu… Kısacası, şehrin gürültüsü kulağı sağır edecek derecede fazlaydı.Birden, Kızılderili durdu ve “Bir c
İldenizliler hanedanından Kızıl Arslan’ın oldukça yüksek ve sağlam bir kalesi vardı. Kale o kadar sağlamdı ki kimsenin orayı ele geçirmesine ihtimal dahi verilmiyordu. Bu kale az bulunur bir bahçenin içindeydi. Lacivert tabak gibi çimenlik içinde parlak bir yumurta gibiydi.Günün birinde uzaklardan bir Allah dostu, Kızıl Arslan’ı ziyarete geldi. Adam güngörm
Bir zamanlar, zulmüyle nam salmış bir kâhya yaşardı. Etrafındakiler onun eziyetlerinden bıkmıştı. Kimseye acımazdı, nerede bir zavallı görse hemen ezmeye çalışırdı.Günün birinde zalim kâhya bir kuyuya düştü. Ne yaptıysa kuyudan çıkması mümkün olmadı. Çaresiz, imdat istemeye başladı. Büyük bir korkuyla sağına soluna saldırıyor:Kimse yok mu? Ne olur kurtarın beni!