Bir zamanlar güzeller güzeli bir kız varmış. Annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Üvey annesi de ilk evliliğinden olan iki kızıyla birlikte gelip eve yerleşmiş. Bu iki kız, yeni kız kardeşlerinden hiç hoşlanmamış. Odasında ne var ne yoksa tavan arasına fırlatıp atmışlar. Ona bir kardeş gibi davranmak şöyle dursun, bütün ev işlerini üzerine yıkmışlar. Ev işleri
Bir varmış, bir yokmuş… evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallarken zamanın birinde bir padişah varmış.Padişah bir gün vezirini çağırarak demiş ki :Al şu lirayı. Bununla bana bir koç alacaksın! Bu koçun etinden et, derisinden kürk isterim. Verdiğim lirayı geri, koçu da diri
Sımsıkışık oturuyorduk; o gece Spor ve Sergi Sarayı iğne atılsa yere düşmeyecek kadar kalabalıktı.Solumda, benim yaşımda gösteren tombul bir adam oturuyordu; konuşmalarından yanında oturan çocuğun babası olduğunu anladım. Çocuğun terbiyeli bir lise öğrencisi olduğu kılığından, yaşından, davranışlarından belliydi.Önce güreş minderine Rus millî takımı çıktı, alkışl
Bir varmış, bir yokmuş… Çok söylemesi günah, az söylemesi sevapmış… Allah’ın kulu dağdan, taştan çokmuş…Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı…Vakti zamanında bir kadının üç oğlu varmış. Kocası yeni öldüğü için fakirmişler. Hazıra dağlar dayanmaz, derler. Ellerindeki, avuçlarındaki tükendikten sonra geçim sıkıntısı çekmeye başlamışlar.
Bir varmış, bir yokmuş. Çok söylemesi ayıpmış. Az söyleyip çok dinleyenlerin bilgisi artar, çok çok söyleyip az dinleyenlerin çenesi yorulurmuş…Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Rüzgâroğlu adında az konuşmuş, çok dinler bir adam varmış. Rüzgâroğlu, evli imiş. Beş yaşında Nuryüz adında bir oğlu, 4 yaşında Gülyüz adında bir kızı varmış.Rüzgâroğlu ailes