Yolculuğun keyfi rastlantılardadır. Ülkeden beş yüz fersah uzakta ansızın bir Parisliyle, bir sınıf arkadaşı veya bir yazlık komşusuyla karşılaşmanın zevkini kim bilmez? Henüz buhar tanımayan yerlerin çıngıraklı posta arabasında, yalnızca küçük bir kasabada beyaz bir evin kapısından fener ışığı altında arabaya binerken yarım yamalak görülmüş, yabancı bir genç kad
Bir dükkan sahibi, dükkanının vitrinine üzerinde “Satılık Köpek Yavruları” yazan bir tabela asarken, yanında küçük bir erkek çocuğu belirdi.“Köpek yavrularını kaça satıyorsunuz?” diye sordu. Adam çocuğa yavruların en az 50 dolar ettiğini söyledi. Çocuk elini cebine attı, biraz bozuk para çıkardı, dükkan sahibine bakıp:“iki dolar otuz
Le Havre postası Criqueto’dan kalkmak üzereydi. Bütün yolcular, Malandinoğlunun işlettiği Ticaret Oteli’nin avlusunda adlarıyla çağrılmalarını bekliyorlardı.Bu, çamurlana çamurlana boyaları bozulup şimdi aşağı yukarı kül rengine girmiş tekerlekleri olan sarı bir arabaydı. Öndeki tekerlekler küçücüktü. Arkadakiler, yüksek ve cılız; arabanın biçimsiz, h
Köylü, ölüm döşeğinde olan hasta kadının başucundaki doktorun karşısında duruyordu. Sessiz, olacaklara boyun eğmiş ama aklı hâlâ yerinde olan ihtiyar kadın, onlara bakıyor ve konuşulanları dinliyordu. Yaşlı kadın ölecekti; buna isyan etmiyordu. 92 yaşındaydı ve artık sonu gelmişti.Açık kapı ve pencereden Temmuz güneşi içeri vuruyor ve kuşaklar boyu köylülerin aya
Yemekten sonra güverteye çıkılmıştı. Karşımızda, iri bir ayın ayna gibi pırıl pırıl parıldattığı Akdeniz sularının sathında hiç bir kıpırdama yoktu. Büyük gemi, yıldız ekilmiş bir tarla gibi görünen gök yüzüne simsiyah dumandan müteşekkili kocaman bir yılan savuruyor; arkamızda, uskurunun kuvvetli dönüşü ile sür’atle yol alan bu ağır geminin geçişi ile tama