Bir varmış, bir yokmuş. Çok söylemesi ayıpmış. Az söyleyip çok dinleyenlerin bilgisi artar, çok çok söyleyip az dinleyenlerin çenesi yorulurmuş…Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Rüzgâroğlu adında az konuşmuş, çok dinler bir adam varmış. Rüzgâroğlu, evli imiş. Beş yaşında Nuryüz adında bir oğlu, 4 yaşında Gülyüz adında bir kızı varmış.Rüzgâroğlu ailes
Burnuma gelen mis gibi kokularla yataktan kalktım. Kokunun geldiği yere doğru gittim. Annem kahvaltı için yine harika çörekler pişiriyor olmalıydı. İlk önce gidip yüzümü yıkamalıyım diye düşündüm. Ayağıma dolanan pijamamın paçasını çektirerek giderken salona doğru bakındım. Burada da kimse yoktu. Kimse, yani annem. Sabahları evde o ve benden başka kimse olmaz. Ba
Büyük teyze ellerini küçük beyaz bir havluyla kurulayarak içeri girdi. Ben odada resim yaparken o da akşam için yemek pişirmiş. Annem de böyledir. Sanki elini kolunu birkaç kez oynatır ve yemek bir anda hazır olur. Büyük teyze yemeğin yanında bir de sürpriz hazırlamış bana. Akşam yemeğinde görebileceğimi söyledi. Bence görülecek değil yenebilecek bir şeydir. Havl
— SOS! SOS! Nokta, hat(çizgi), hat, hat, nokta nokta, nokta, hat. SOS! Tat, tââ… tat, tat, tââ… tat… SOS! Hat, hat, nokta, hat, nokta. SOS!Telsiz Unkapanı şilebinden geliyordu. En yakın liman başkanlığının telsizcisi, Unkapanı şilebine morsla sormuştu:— Ne var?Gelen cevap kısaydı:— Adalar Denizi, sıfır sıfır üç derece kuzey, sıfır sıfır bir dere
Yeryüzünü kaplayan yeşil etrafındaki diğer renklere seslendi, “Görüyor musunuz, ben ne kadar güzelim. Ben her türlü hayatın rengiyim. Çimenler, ağaçlar ve yaprakların hepsi benim rengimde. Renklerin sultanı benim!”Gökyüzünü kaplayan mavi bu sözlere şöyle cevap verdi, “Dünya dediğin yalnızca yeryüzünden ibaret değil ki! Şu gökyüzüne ve dünyayı kaplayan denizlere b