Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, develer tellal iken pireler berber iken ben dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken bundan yıllar yıllar önce, zamanın birinde bir prens varmış. Bu prens evlenmek istiyormuş, ama evleneceği kişi gerçek bir prenses olmalıymış. Böyle birini bulmak için bütün dünyayı dolaşmış, ama çok büyük bir hayal
Eski zamanlardan birinde bir alageyik ormanda otlarken, avcıların attığı oklardan biri, güzel alageyiğin gözüne gelmiş ve gözünü çıkarmış. Alageyiğin tek gözü kalmış.Alageyik bir gün deniz kıyısına varmış, otlanmaya başlamış. Bir yandan da can korkusu yüreğinde kıpır kıpırmış.– En iyisi, demiş. Tek gözümü karadan yana çevireyim, dikkatli olayım. Avcılar ma
Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar kocaman bir ormanda yaşayan bir ala geyik varmış. Ala geyik yalnız başına yaşarmış. Karnı acıkınca taze otlardan mis gibi çiceklerden yermiş. Susayıncada ormanın kıyısında akan ırmağa gider buz gibi suyundan kana kana içermiş.Bir gün yine bizim ala geyik susamış. Ormandan çıkarak doğru ırmağa gitmiş. Az daha dili damağına yapı
Bundan yılar yıllar önce, geçmiş zamanlardan birinde, saraylarda padişahların yaşadığı, meydanlarda okların atıldığı, pazarlarda altın sikkelerle alış veriş yapıldığı zamanda… Güzel bir bahçenin tam ortasına kurulu, bembeyaz çok güzel bir ev varmış. Bu evde altın sarısı saçları olan güzel mi güzel, alımlı mı alımlı; al yanaklı, gül dudaklı, boylu poslu, adı
Bir zamanlar bir Kral ile Kraliçe bir kız çocukları olunca bu mutlu günün şerefine bir ziyafet vermişler. Ziyafetten sonra Kral çevresindeki insanlara baba olmanın kendisini nasıl mutlu ettiğini anlatmış, zira yıllar yılı karısıyla birlikte hep bir çocuk sahibi olmayı beklemiş durmuş. Sonra bebeğin altını değiştirmeyi yeni öğrendiği sıralarda başına gelenleri anl