Sonbaharın vahşi, fırtınalı günleri telefonumuzu bozdu. Bu da oldukça can sıkıcı olaylara yol açtı.Bir pazar sabahı odamda «Şerlok Holmes»i okuduğum sırada telefon çaldı.— Allo! dediBir erkek sesi:— Amalie’yle konuşabilir miyim? dedi.Evde Amalle adında kimse yoktu. Bu durumda verilmesi gereken en doğru karşılığı verdim:— Hayır, Amelie’yle konuşamazsınız.Erk
Kadir kaşlarını çatmış, elleri belinde, yazıcının ekranında beliren yazıyı okuyordu “Near Empty Red”1Gözünü kıstı. Sağ kaşını kaldırdı. Bir çıkış daha istedi. Bu kez yazıcının ekranında ‘“Empty Magenta”[1] [2] yazıyordu. Gözlerini ekrandaki yazıdan ayırmadan içeriye bağırdı:– Neriman?Neriman üstünde çiçekli mutfak önlüğü, elinde kepçeyle mutfaktan başını uz
Her pazar özgür kalır kalmaz iki küçük asker yola düzülürdü. Kışladan çıkınca sağa dönerler, bir askerlik gezintisi yapıyorlarmış gibi sıkı adımlarla Courbevoie’yı geçerler, sonra evlerden ayrıldıkları vakit daha rahat bir yürüyüşle Bezons’a giden tozlu ve çıplak yolu tuttururlardı.Yenleri ellerini örten çok geniş, çok uzun kaputlarının içinde yitmiş,
Harry Alis’e; Köylülerle karıları, Goderville’in çevresindeki bütün yollardan kasabaya doğru geliyorlardı. Çünkü pazar vardı. Erkekler yorucu işlerle, sol omzu kaldırtıp beli çarpıtan saban tutmayla, duruş sağlam olsun diye dizleri birbirinden ayırtan buğday biçmeyle, köyün bütün ağır aksak ve yorucu işleriyle biçimlerini yitirmiş, uzun ve eğri bacakl
Le Havre postası Criqueto’dan kalkmak üzereydi. Bütün yolcular, Malandinoğlunun işlettiği Ticaret Oteli’nin avlusunda adlarıyla çağrılmalarını bekliyorlardı.Bu, çamurlana çamurlana boyaları bozulup şimdi aşağı yukarı kül rengine girmiş tekerlekleri olan sarı bir arabaydı. Öndeki tekerlekler küçücüktü. Arkadakiler, yüksek ve cılız; arabanın biçimsiz, h