Dondurucu bir kış gecesi. Rüzgar evin damını dövüp durmakta… Kah pencereleri zorlamakta, kah kocaman ağaçların belini bükmekte, kah yürek hoplatarak ıslık çalmakta… Rüzgarın ve boranın çıkardığı ses geceye hakim…Camları demir bir balyoz gibi döven, kapıları gıcırdatan rüzgarın sesiyle herkes uykunun derin iklimlerinde… Beyazıt’ın mübarek a
VAKTİYLE AZERBAYCAN’IN Gence şehrine zalim ve ahlâksız bir şehzade hükmediyordu. Bir gün sarhoş olmuş, kafası tütsülü, elinde kocaman bir kadeh, şarkı söyleyerek mescide girdi.O sırada mescidin bir köşesinde, sözü sohbeti tatlı, temiz kalpli bir âlim, çevresinde toplanan cemaate vaaz etmekle meşguldü.İnsana böyle olmak yaraşır. İnsan ya âlim olmalı ya da âlimi di
ÂRİFLERDEN BİR ZAT, eski elbiseler giyer, bir harabede otururdu. Dostlarından biri kapısından geçerken kulağına bir köpek havlaması geldi. Kendi kendine söylendi:“Allah Allah, burada salih bir derviş oturur, köpeğin burada ne işi var?” hikayeSonra da o mübarek adamın hatırını sorma düşüncesiyle eve girdi. Her yana baktı, ama hiçbir yanda, orada köpek
Vaktiyle Nil Nehri, bir yıl Mısır’a hiç su taşımadı ve sonunda dayanılmaz bir kıtlık baş gösterdi. Öyle oldu ki, susuzluktan kıvranan insanlar dağlara çıktı. Nil sanki kurumuştu. İnsanlar feryat edip inleyerek yağmur dilediler, ama hiç fayda etmedi. Bunun üzerine içlerinden biri, tasavvuf büyüklerinden Zünnun’un dergâhına koştu: Dini Hikaye“Ey yüce sultan!
Aç gözlü bir dilenci, mübarek bir zattan ısrarla para istedi. O zatın o gün için ona verecek herhangi bir şeyi yoktu. Kemeri de, cebi de bomboştu. Halbuki, eğer parası olsaydı, onun yüzüne altın saçacak kadar cömert biriydi.O çirkin huylu dilenci, o mübarek zattan bir şey koparamayınca, suratını asarak yanından uzaklaştı. Bir yandan da söyleniyordu. Çarşıya geldi