Derelerden gelir sel gibi, tepelerden gelir yel gibi; konup göçerek, lale sümbül biçerek, vara vara vardım bir kahveye; kırk kişi ile ahbap oldum. İç merdiven, dış merdiven, ağaç merdivenden çıktım yukarı.Bir varmış bir yokmuş, evvel zamanda yaşayan yedi tane ahmak¹ adam varmış. Bir gün bu yedi ahmak, pazara gezmeye çıkmışlar. Gezip dolaşırlarken karınları acıkmı
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; cinler cirit atarken, eski hamam içinde. Üşüdüm üşüdüm, daldan armut düşürdüm. Armudumu yemişler, bana çirkin demişler. Çirkin değil güzelim, inci mercan dizerim.Bir varmış, bir yokmuş, çok uzun yıllar önce yüce bir dağın tepesinde korkunç bir mağara varmış. Bir gün anne ve babası öldükten sonra yetim kalan bir genç kız, e
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bundan yıllar yıllar önce zamanın birinde, bir padişahın güzel bir kızı varmış. Günlerden bir gün, zengin bir adamın oğlu padişahın güzel kızını istemiş. Her iki taraf iyice görüşüp konuştuktan sonra, padişah, zengin adamın oğlunu damatlığa kabul etmiş.Aradan biraz zaman geçtikten sonra kırk gün, kırk gece düğün yapmışlar
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, zamanın birinde çok uzak diyarlarda hiç çocuğu olmayan bir kadın varmış.Çocuğu çok sevdiğinden kendisini avutmak için bir tahta parçası üzerine kömürle kaş göz yapmış, bunu bezlere sarmış, salıncağa koyarak sallamaya başlamış.Artık her gün salıncağın başında oturuyor, oradan hiç ayrılmıyormuş. Ko
Bir varmış, bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde Bağdat ülkesinin son derecede zengin bir padişahı varmış.Padişahın hazinesinde o kadar çok altın, elmas, pırlanta, zümrüt doluymuş ki, saymakla bitirilemez, hesabını kendisi bile bilmezmiş.Bağdat hazinesinin zenginliği her tarafa yayılmış, dillere destan olmuş. O kadar ki, Mısır’ı, Bağdat’ı, bü