Bir Gün Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ashabıyla oturmuş sohbet ederken sahabeden bir kadın telaş içinde Resulullah’ın huzuruna gelerek şöyle dedi:– Ya Resûlallah! Şu anda kocam ölüm döşeğinde, belki biraz sonra ölmüş olacak… Yalnız yanında kelime-i şehadet getirdiğimi anladığı ve kendisi de getirmeye çalıştığı halde şehadet kelimesini getiremiyo
Adamın biri, Harem-i Şerif’in âbidlerinden birine her akşam iki tabak yemek getiriyormuş. O da iftarını açıyor ve ertesi günde oruç tutuyormuş. Bu muhterem âbid Rabbine ibadet etmekten başka hiçbir işle meşgul olmuyormuş. Bir gün nefsi ona:– Rızkın, azığın hususunda şu yaratılmış, ölümüyle itimat eder, güvenir oldun. Bununla beraber bütün mahlûkata rızık v
Son dakikalarını yaşayan bir hastanın şehadet kelimesini söyleyememesini kötü mânaya yoran bir kadın, Resulullah aleyhisselatü vesselama müracaat ederek:“Kocam son anlarını yaşayan bir hastadır. Bir müddetten beri yanında şehadet getiriyorum, dili durduğu için, o, bu şehadet kelimesini söyleyemiyor, kelime-i şehadeti getirmeden ölür diye korkuyorum; Buna bir çare
Hz. Enes (r.a.)nın anlattığına göre:Resûlüllah (s.a.v.) ile beraber bulunuyorduk. Bir ara azı dişleri görülecek şekilde gülümsedi. Sebebini sorduğumuzda şöyle buyurdular:– Ümmetimden iki kişi Allâh’ın huzuruna gelirler.Birisi,– Yâ Rab, benim bunda hakkım var; hakkımı bundan al, bana ver, der.Allah Teâlâ da ötekine,– Hakkını ver, buyurur.Adam,
Yaşlıca bir adam soluk soluğa Süleyman Peygamberin huzuruna çıktı. Korkudan sapsarı kesilmiş, beti benzi atmıştı. “Ne oldu böyle?” diye sordu Süleyman Peygamber. Adamcağız, “Bu gün Azrail’i gördüm. Bana öyle öfkeli gözlerle baktı ki, korktum. Emret rüzgara, beni Hindistan’a kadar götürsün de canımı kurtarayım,” diye yalvardı.