Bir zamanlar bir dağın yamacında yalnız başına yaşayan bir bilge varmış. Maddi ve manevi dertleri olanlar dünyanın birçok bölgesinden bu yöreye gidip bu bilgini ziyaret ediyor, ona akıl danışıyorlarmış.Bir gün genç bir adam kafasına takılan bir soruyu sormak için buraya gelmiş. Küçük bir kulübe olarak tasarladığı bu yer adeta bir saray yavrusuymuş.İçeride bir
Yaşlı bir derviş yol kenarında oturmuş, gözleri kapalı bir halde derinden derine tefekkür ediyordu.Aniden, yoldan geçen bir savaşçının sert ve küstah sesiyle tefekkürü kesildi:“Yaşlı adam! Bana cennet ve cehennemi öğret!”Derviş başlangıçta duymamış gibi davrandı ve hiçbir cevap vermedi. Fakat sonra yavaş yavaş gözlerini açtı. Dudaklarının kenarlarında
Bir gün bir balıkçı av malzemelerini ve balık sepetini alarak oltayla balık tutmaya gitmiş.Gittiği yerde bol şans dilediği diğer balıkçılar hiç balık yakalayamamışlar. Adam, “Ya nasip!” diyerek, oltasını atmış. Kısa bir süre sonra oltasına büyükbir balık gelmiş ama, adam balığı iğneden kurtarmış ve kendi kendine “Olmadı!” diyerek, balığı nehire bırakmış. Kısa bir
Günün birinde bir aslan bir ağacın altına yatmış uyuyordu. Çakalın aklına kurnazca bir fikir geldi.“Aslanı uykuda bir ağaca bağlayayım!” dedi kendi kendine. Küçük tilki de çakala yardım yardım etti. Birlikte aslanı ağaca bağladılar.Aslan uyandığında kendini bir ağaca bağlı olarak gördü. Bu işe çok kızdı. Hemen diğer hayvanları çağırıp onlara hesap sordu.Hayvanla
Dağlarda gezen bir bilge kadın, nehirde değerli bir taş bulmuş.Ertesi gün kendisi gibi bir seyyahla karşılaşmış. Ama seyyahın karnı açmış.Bilge kadın torbasını çıkarmış ve yemeğini onunla paylaşmış. Aç seyyah, bilge kadının torbasındaki değerli taşı görmüş ve taşı çok beğendiğini söyleyip onu kendisine vermesini istemiş. Bilge kadın hiç tereddüt etmeden taşı ona