Bir varmış, bir yokmuş. Bir zamanlar kocaman bir ormanda yaşayan bir ala geyik varmış. Ala geyik yalnız başına yaşarmış. Karnı acıkınca taze otlardan mis gibi çiceklerden yermiş. Susayıncada ormanın kıyısında akan ırmağa gider buz gibi suyundan kana kana içermiş.Bir gün yine bizim ala geyik susamış. Ormandan çıkarak doğru ırmağa gitmiş. Az daha dili damağına yapı
Bir zamanlar güzeller güzeli bir kız varmış. Annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Üvey annesi de ilk evliliğinden olan iki kızıyla birlikte gelip eve yerleşmiş. Bu iki kız, yeni kız kardeşlerinden hiç hoşlanmamış. Odasında ne var ne yoksa tavan arasına fırlatıp atmışlar. Ona bir kardeş gibi davranmak şöyle dursun, bütün ev işlerini üzerine yıkmışlar. Ev işleri
Yaşlı adamın hastalığına çare bulunamayınca, kendisine evliya denilen birinin adresini vermişler. Söylenenlere göre en ağır hastalar o zatın duasıyla iyileşebiliyormuş.İhtiyar adam verilen adresi çaresizlik içinde cebine atıp doktorun yanından ayrıldığında, sokağın köşesinde simit satan 6-7 yaşlarındaki bir çocuğa rastladı. Çocuk son derece masum gözlerle kendis
Gel yarenim, canım benimÇay bahçesine inelim,Salkım söğütle meşk edelimÇayımızı sefa ile içelim.Güneş, bu sabah da altın tozlarını usulca, gönlünce sermişti yatak odasına… Kadın uyandı. İyi uyumuştu. Kendini güçlü ve sağlıklı hissediyordu. Buna rağmen isteksizce kalktı, pencereyi açtı. Bahçeye bir göz attı. Bahar ışıI ışıI gülüyordu. Koca gün, nasıl geçecek
Harry Alis’e; Köylülerle karıları, Goderville’in çevresindeki bütün yollardan kasabaya doğru geliyorlardı. Çünkü pazar vardı. Erkekler yorucu işlerle, sol omzu kaldırtıp beli çarpıtan saban tutmayla, duruş sağlam olsun diye dizleri birbirinden ayırtan buğday biçmeyle, köyün bütün ağır aksak ve yorucu işleriyle biçimlerini yitirmiş, uzun ve eğri bacakl