Dürüst Çoban Masalı

Çocuk Masalları
Yoksul bir çoban keçilerini her zamanki gibi köyün yukarılarındaki dağlarda otlatmaya götürmüştü. Bu sefer dağın başka bir tepesine doğru yöneldiler. Keçiler otlarken çoban da bir taşın üzerine oturdu ve kavalını çalmaya başladı.
O sırada bir grup insanın tepenin yukarılarındaki patikadan aşağıya indiğini fark etti. Onlar kendisini göremiyorlardı. Büyük bir taşın önüne geldiklerinde içlerinden birisi kenarda gizli duran bir kolu çekti ve o kocaman taş büyük bir gürültü ile kenara doğru hareket etti. Adamlar birer birer açılan kapıdan içeriye girdiler ve içeride bir müddet kaldıktan sonra da çekip gittiler. Giderken kolu tekrar çekerek kapı vazifesi gören taşı eski yerine getirdiler.
Çoban onlar gittikten sonra büyük bir meraka kapıldı. “Acaba içeride ne var?” diye düşünüyordu. İhtiyatla taşa doğru yaklaştı ve kenarda duran kolu aradı. Kayanın yarıkları arasında gizli olan kol manivelasını buldu. Kolu çekince koca taş yine gürültü ile kenara çekilerek açıldı. Çoban karanlık dehlizden ilerleyerek büyük bir salon gibi bir mağaraya geldi. İçeriye sızan günışığının altında mücevherler, altın paralar, elmaslar, yakutlar parıldıyorlardı. Çoban, “Bu mücevherler bu adamların olmalı” diye düşündü. İçeriyi gezdikten sonra bir tane bile bir şey almadan mağaranın dışına çıktı ve kapıyı tekrar kapatarak sürüsünün başına gitti.
Meğerse o sırada adamların geride bırakmış olduğu bir gözcü bizim çobanı izliyormuş. Akşam olup da adamlar geri gelince onlara olan biteni anlattı. Çoban ertesi gün yine keçilerini otlatmaya çıkarınca hemen onun yanına doğru gittiler. Adamlar kendisinden şunu öğrenmek istiyorlardı, “Biz bu hazineyi uzun zamandan beri burada saklıyorduk. İlk defa birisi onun yerini keşfetti. Ama bizi hayrete düşüren şey nasıl olup da o hazineyi bulan kişinin onun içinden en ufak bir şey bile almadan ayrılması oldu. Biz hazineyi saydık, hepsi tastamam. Neden içinden bir tek şey bile almadın?”
Fakir çoban çok basitçe cevapladı, “Ama efendim, o altınlar bana ait değil ki, sahibinin haberi ve rızası olmadan ben başkasından nasıl bir şey alabilirim? Bunun adı hırsızlıktır.”
Adamlar söyleyecek söz bulamadılar, belli ki hırsızlık yaparak edindikleri bu hazineden ötürü şimdi utanmaya başlamışlardı.
Kategoriler
- Atasözü ve Deyim Hikayeleri
- Başarı Hikayeleri
- Bilgelik Hikayeleri
- Aşk Hikayeleri
- Çocuk Hikayeleri
- Çocuk Klasikleri
- Dede Korkut Hikayeleri
- Dini Hikayeler
- Düşündüren Eğiten Hikayeler
- Duygusal Hikayeler
- Dehşet Hikayeleri
- Efsane Hikayeler
- Eğlenceli Hikayeler
- Guy de Maupassant Hikayeleri
- Halk Hikayeleri
- Genel Hikayeler
- İbretlik Hikayeler
- Kahramanlık Hikayeleri
- Çocuk Masalları
- Kısa Hikayeler
- Korku Hikayeleri
- Macera Hikayeleri
- Mesneviden Hikayeler
- Nasrettin Hoca'dan Seçmeler
- Okul Hikayeleri
- Ömer Seyfettin Hikayeleri
- Roman Özetleri
- Seçme Hikayeler