Bir zamanlar Nijerya’da çok fakir bir adam yaşardı. Çok basit bir evde oturuyordu. Yaşadığı ev daire şeklinde yapılmış bir kulübe şeklindeydi. Böyle bir ev yapmak için 1 metre çapında bir daire çizip, 5 cm ara ile kazıklar çakılır, sonra da bu kazıkların arası kamış ve ağaç dalları ile örülürdü.Evin çatısına da hurma dalları ve kamıştan örülmüş bir hasır konurdu
Bir varmış, bir yokmuş… Çok söylemesi günah, az söylemesi sevapmış… Allah’ın kulu dağdan, taştan çokmuş…Masaldır bunun adı, dinlemekle çıkar tadı…Vakti zamanında bir kadının üç oğlu varmış. Kocası yeni öldüğü için fakirmişler. Hazıra dağlar dayanmaz, derler. Ellerindeki, avuçlarındaki tükendikten sonra geçim sıkıntısı çekmeye başlamışlar.
Evin minik faresi, duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine:İçinde hangi yiyecek var acaba ?” diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı.“Evde bir fare kapanı var! Evde bir fare kapanı var!” diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı.Minik f
Bir varmış, bir yokmuş. Çok söylemesi ayıpmış. Az söyleyip çok dinleyenlerin bilgisi artar, çok çok söyleyip az dinleyenlerin çenesi yorulurmuş…Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, Rüzgâroğlu adında az konuşmuş, çok dinler bir adam varmış. Rüzgâroğlu, evli imiş. Beş yaşında Nuryüz adında bir oğlu, 4 yaşında Gülyüz adında bir kızı varmış.Rüzgâroğlu ailes
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir padişahın güzel bir kızı varmış. Günlerden bir gün, zengin bir adamın oğlu padişahtan kızını istemiş. Her iki taraf iyice görüşüp konuştuktan sonra, padişah, zengin adamın oğlunu damatlığa kabul etmiş.Bir zaman sonra kırk gün, kırk gece düğün yapılmış, iki genç evlenmiş. Evlendikleri gece, delikanlı kızın kendisini se