Yoksul bir oduncu, ıssız bir ormanın kıyısındaki küçük bir kulübede karısı ve üç kızıyla birlikte oturuyormuş. Bir sabah yine işine giderken karısına demiş ki;“Bugün öğle yemeğimi büyük kızla ormana gönder. Çünkü öğleye kadar işimi bitiremeyeceğim. Kız yolunu şaşırmasın diye yanıma bir torba darı alıp yollara serpeceğim.”Güneş ormanın tepesine kadar yükselince, k
Bir varmış bir yokmuş, uzun zamanlar önce zengin bir tüccarın üç kızı varmış. Tüccar kızlarını çok severmiş. Bir gün yolculuğa çıkmaya hazırlanırken kızlarına:– Sevgili kızlarım, gittiğim yerlerden size ne getireyim? diye sormuş.Büyük kızı inci bir kolye istemiş, ortanca kızı altın bir yüzük istemiş. Küçük kızı ise sadece bir gül istemiş. Bunun üzerine babası küç
Derelerden gelir sel gibi, tepelerden gelir yel gibi; konup göçerek, lale sümbül biçerek, vara vara vardım bir kahveye; kırk kişi ile ahbap oldum. İç merdiven, dış merdiven, ağaç merdivenden çıktım yukarı.Bir varmış bir yokmuş, evvel zamanda yaşayan yedi tane ahmak¹ adam varmış. Bir gün bu yedi ahmak, pazara gezmeye çıkmışlar. Gezip dolaşırlarken karınları acıkmı
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; cinler cirit atarken, eski hamam içinde. Üşüdüm üşüdüm, daldan armut düşürdüm. Armudumu yemişler, bana çirkin demişler. Çirkin değil güzelim, inci mercan dizerim.Bir varmış, bir yokmuş, çok uzun yıllar önce yüce bir dağın tepesinde korkunç bir mağara varmış. Bir gün anne ve babası öldükten sonra yetim kalan bir genç kız, e
Masal; Zaman zaman içinde, kalbur saman içinde; develer top oynarken eski hamam içinde… Babamın dokuz arısı vardı, dünyalar başına dardı. Sayar alırdı içeri, sayar çıkarırdı dışarı… Ben de göz kulak olurdum az çok.Bir gün baktım ki biri yok! Gayrı unuttum gazı tuzu; çıkardım kümesten çil horozu; boynuna geçirdim başlığı, ne kayalığı düşündüm ne taşlığ