T harfi ile başlayan deyimler

Rate This Thread:
Results 1 to 1 of 1

Thread: T harfi ile başlayan deyimler

  1. Go to Thank YouDownload #1
    Go to Thank You
    Kıdemli Üye İnfo's Avatar

    Info

    Go to Top of Post

    Deyim T harfi ile başlayan deyimler

    T harfi ile başlayan deyimler

    Bu yazımızda sizlere T harfi ile başlayan deyimler hakkında sizlere kısa bilgiler vereceğiz.

    T harfi ile başlayan deyimler

    Tabakhaneye bok mu götürûyorsun? : ‘Niçin bu. kadar acele ediyor sun? İşin çok mu acele, çok mu önemli?” anlamında, alay yollu söy lenir.

    Tabana kuvvet: “Söz konusu yere yayan gitmekten başka çare yok.”

    anlamında,”

    Tabana kuvvet koşmak : Çok hızlı koşmak.

    Tabanı yanmış gibi dolaşmak : Sürekli olarak oradan oraya gedmek

    Tabanları yağlamak : -1. (Alay yollu) Uzak bir yere gitmeye hazırlanmak -2. Hızlı koşmak, kaçmak

    Taban tabana zıt: İki şey, birbirine her yönüyle zıt.

    Taban tepmek (patlatmak) : Uzun süre yd yürümek

    Tabanvayla gitmek : Yayan gitmek, yürüyerek gitmek

    Taç giymek : -1. Tahta geçmek -2. Kral ya da kraliçe seçilmek

    Taçsız kral (kraliçe): Bir konuda en üstün başarıyı elde etmiş, ün yapmış kimse.

    Tadı damağında kalmak: Bir yiyeceğin tadını ya da iyi yaşanmış bir olayın olumlu izlerini unutamamak

    Tadı kaçmak (gitmek): -1. Tatsız bir duruma gelmek -2. Bir şey hoşa gideri, zevk veren niteliklerini yitirmek

    Tadına bakmak : -1. Ağza alıp tadını anlamaya çalışmak -2. 0 şeyden zevkini almak

    Tadına doyum olmamak (tadına doyamamak): Bir şeyin verdiği tadı, zevki çok beğenmek

    Tadına varmak : Bir şeyin güzelliğini her yönüyle anlamış olmak

    Tadında bırakmak (bir şeyi) : Güzel ve keyif verici olan şeyi aşırılığa kaçıp zevksizleştirmemek

    Tadından yenmemek: -1. Bir şey çok tatlı, çok hoşa gider olmak -2. (Alay yollu) Ona erişilmemek, onu yapamamak, elde edememek

    Tadını almak : -1. Yapmakta olduğu bir işten zevk almaya başlamak •2. Bir şeyin güzelliğinin, zevkinin.farkına varmak ‘

    Tadını çıkarmak: Güzel, hoşa giden bir şeyden olabildiğince yararlanmak.

    Tadını kaçırmak : Güzel bir şeyin verdiği zevki, aşırılığa kaçarak bozmak

    Tadı tuzu katmamak (bozulmak): Bir şeyin eski, güzel, hoşa giden tarafı kalmamak, yozlaşmak, zevksizi eşmek

    Tahtalı köy : Mezarlık. Tahtalı köyü boylamak: Ölmek. Tahta oturmak : bk. Tahta çıkmak.

    Tahtası eksik: (Şaka yollu) Aklını iyi kullanamayan, aptal (kimse); bir tahtası eksik.

    Tahttan indirmek (bîrini) : Onun hükümdarlığına, egemenliğine son yermek.

    Tahtaya vurmak : Bir uğursuzluktan kurtulmak için parmakla bir tahta ya vurmak.

    Takım taklavat: Hepsi, hep beraber.

    Takımı yatırmak : Birlikte yapılan bir işin başarısızlığa uğramasına ne den olmak.

    Takıp takıştırmak : özenerek süslenmek, süs takılarını özenle takın mak.

    Takke düştü kel göründe : ‘Ayıpları, kusurları örten şey ortadan kal kınca, bütün ayıplar ve kusurlar ortaya çıktı.” anlamında.

    Takla atmak : -1. Çok sevinmek. -2. Dalkavukluk etmek.

    Takla attırmak (birine): Ona istediği her şeyi yaptırmak

    Talihi açık : İşleri yolunda olan talihli; bahtı açık, kısmeti açık, şansı açık.

    Talihine küsmek: Başına gelenlerden ötürü talihini suçlu görmek;

    bahtına küsmek, şansına küsmek. (Kars. Kaderine küsmek.)

    Talihi yaver gitmek (yâr olmak) : bk. Şansı yaver gitmek.

    Talih kuşu : İyi talih.

    Talim etmek (bir şeye): -1. Hep aynı şeyleri yemek zorunda olmak. -2. Az bir para karşılığında çalışmak.

    Tam adamını bulmak (tam adamına düşmek): -1. Bir iş için en uy gun kişiyi seçmek. -2. (Alay yollu) Bir iş için en uygunsuz adamı seç mek.



    Tam gelmek :Uymak, uygun gelmek.

    Tam maaşla tekaüt: (Şaka yolla) İşi az, parası çok bir işte çalışan (kimse).

    Tamtakır kuru (kırmızı) bakır ; “İçi bomboş, içinde hiçbir şey yok.” an lamında.

    Tam tamına (tamı tamına) : Olduğu gibi, bütünüyle, tamamıyla.

    Tem üstüne basmak: -1. Doğru bir tahminde bulunmak. -2. Bir işin özünü vurgulamak. . .

    Tam yol: Süratle, son hızla.

    Tanımadıktan gelmek (birini) : Onu tanıdığı halde tanımıyormuş gibi’ davranmak.

    Tanrı’nın günü : Her gün; her Altahın günü.

    Tanrı misafiri: Çağrılı olmadan gelen ve geceyi orda geçiren (geçire cek olan) konuk.

    Tarat tutmak: Taraflardan birini desteklemek; yan tutmak.

    Tarih atmak (bir şeye) : Bir belgenin üzerine o günün (ya da ilgili gü nü) tarihini yazmak.

    Tarihe geçmek : Bir şey, kimse, olay önemi bakımından unutulmaya cak bir nitelik kazanmak

    Tarihe karışmak (tarih olmak) : Unutulmak, hatırlanmaz olmaz.

    Tasa çekmek: Üzülmek, kaygılanmak.

    Tasası sana mı düştü? : “Seni ilgilendirmiyor; sen niye karışıyorsun?” anlamında sitem ya da azarlama sözü.

    Tası tarağı toplamak: Bir yerden gitmek üzere aceleyle bütün eşyası nı toplayıp hazırlanmak

    Taş arabası: Aptal, budala, sersem (kimse).

    Taş atmak (birine) : Ona dolaylı yoldan tedirgin edici, iğneleyici laf söylemek (Kars. Söz dokundurmak)

    Taş attı da kolu mu yoruldu? : “Söz konusu kazana hiçbir emek har-

    camadan elde etti.” anlamında onu küçümseyenler için söylenir

    Taşa tutmak (birini, bir yeri): Ona, oraya arka arkaya taş atarak sal dırmak.

    Taş çatlasa : Ne kadar zorlasa, en fazla.

    Taş çıkartmak (biri, başkasına) : Biri, ötekinden kimi yönleriyle daha üstün olmak.

    Taşı gediğine koymak: Bir sözü en uygun zamanda, tam sırasında söylemek.

    Taşı sıksa suyunu çıkarmak : Çok güçlü, her şeyin üstesinden gele cek durumda olmak.

    Taş kesilmek : Herhangi bir durum, söz vb. karşısında hiçbir söz söy lememek, ne yapacağını şaşırmak.

    Taş koymak: İki kişinin konuşmasını kesmek.

    Taş taş üstünde bırakmamak: Bir yerdeki yapıları tümüyle yıkmak, yerle bir etmek.

    Taş yürekli: Acılı durumlardan etkilenmeyen, acımasız (kimse).

    Telli bela: (Şaka yollu) Sevildiği için verdiği ufak tefek üzüntü ve sıkın tılara kattan il an (kimse}.

    Tatlı dil: Gönül alıcı, hoşnut edici söz, konuşma.

    Tatlı dil güler yüz : Gönül alan, yakınlık gösteren konuşma ve davra nış.

    Tatlı kaçık: Gönlünce yaşayan, eğlendirici (kimse). Tatlı sert: Ne çok yumuşak, ne de çok kalp kına (söz ya’da davra nış).

    Tatlı su Frengi: Yakındoğu ülkelerinden olduğu halde, Avrupalı gibi görünmeye çalışan, bat özentisi içinde olan Hıristiyan için söylenir. Tatlıya bağlamak: bk. İşi tatlıya bağlamak.

    Tatsız tuzsuz : -1. Zevk vermeyen, çok tatsız (olay, konuşma) -2. Eğ lendirici olmayan,.can sıkan (kimse).

    Tat vermek : -1. Acı, tuzlu, tatlı, ekşi gibi belirli bir tat katmak. -2. Hoşa giden bir durum yaratmak. -3. Bıktırmak, usandırmak; kabak tadı vermek.

    Tavan başına çökmek (yıkılmak): Beklenmeyen bir durum, haber

    karşısında çok üzülmek, ne yapacağını bilememek.

    Tavır almak (takınmak, koymak) (bir şeye, birine): Herhangi bir du rum karşısında belirli bir davranış biçimini benimsemek.

    Taviz vermek: Kimi koşullardan, haklardan, isteklerden, karşı taraf ya rarına vazgeçmek; ödün vermek.

    Tavla atmak : Tavla oynamak. Tavşana koş, tazıya tut demek : Birbiriyle anlaşmazlık içinde olan iki

    tarafı birbirleri aleyhine kışkırtmak.

    Tavşan boku gibi (ne kokar, ne bulaşır) : “Tutum ve davranışların dan ne İyilik ne de kötülük gelir.” anlamında, bu nitelikteki kişilerle alay etmek için söylenir.

    Tavşanın suyunun suyu: Söz konusu şeyle çok uzaktan ilgili olan

    şey için söylenir; suyunun suyu.

    Tavşan uykusu : Hafif ve kuşkulu uyku.

    Tay durmak : Yürüme çağına gelen bebek, iki ayağı Ü2erinde durma yı başarmak.

    Tayini çıkmak : Bir yere, göreve atanmak.

    Tazıya dönmek: -1. Çok zayıflamak, sıskalaşmak. -2. Sırılsıklam ol mak, çok ıslanmak. .

    Tecrübe tahtasına dönmek (tecrübe tahtası olmak) : Birçok başarı sız denemeye konu olmak.

    Tedbir almak: bk Önlem almak.

    Tefekküre dalmak: Derin derin düşünmek, derin düşünceye dalmak.

    Tefe koymak (tefe koyup çalmak) (birini, bir şeyi): Onu alay konu su yapmak, beğenilmeyecek yönleriyle anlatmak.

    Tehdit savurmak: Sözle korkutmak. (Kars. Gözdağı vermek.) Tek atmak : İçki İçmek. Tek başına : bk Bir basma.

    Tek durmak: Uslu durmak, yaramazlık etmemek.

    Tek durmamak : -1, Yaramazlık, çapkınlık yapmak. -2. Karşı taraf aley hine binakım çalışmalar yapmak. Tel elden : Bir merkezin yönetiminde olarak.

    Tekeline (tekellerine) almak (bir şeyi) : -1. Ona tek başına sahip ol mak. -2. Düşünce, sanat gibi toplumsal konulardan kendi görüşünü geçerli tek görüş olarak egemen kılmak.

    Tekelinde olmak (bir şey birinin): Bir şeyi elinde tutmak, sahipliğin de bulundurmak.

    Tekerine çomak sokmak (taş koymak) : Bir kimsenin yolunda giden

    işini bozacak, engelleyecek bir davranışta bulunmak; aksatmak.

    Tekme atmak: -1. Ayakta vurarak bir yere atmak . -2. Çifte atmak.

    Tekne kazıntısı: Bir kimsenin yaşlılık döneminde doğan çocuğu İçin söylenir.

    Tek tük : Seyrek olarak.

    Telaş atmak (birini) : Endişelenmek, kaygılanmak. Telaşa düşmek: Telaşlanmak, telaş etmek.

    Telaşa gelmek: Telaşlı bir sırada yapıldığı için istenildiği gibi olma mak. (Kars. Aceleye gelmek.)

    Tel çekmek : Telgraf çekmek. Telgraf çekmek: Bir haberi telgraf yoluyla ilgili kimseye (kimselere)

    ulaştırmak.

    Teller takmak (takınmak): Çok sevinmek. Temasa geçmek (biriyle): Onunla görüşme yapmak, ilişki kurmak.

    Temasta bulunmak : -1. Değirmek, sözünü etmek. -2. Cinsal ilişkide bul unmak.

    Temcit pilavı gibi ısıtıp ısrtıp sürmek: Bir şeyin, karşısındakini (karşısındakileri) bıkıp usandıracak ölçüde sık sık sözünü etmek (Kars. Isıtıp ısıtıp önüne koymak,)

    Temel direği (direk) : Bir şeyin dayandığı, güç aldığı, gü/endiği en

    Önemli (şey ya da kimse). Temel taşı: Bir şeye temel olan öğe ya da kimse.

    Temiz çıkmak : Hastalıkla ilgili bir bulguya rastlanmamak.

    Temize çekmek (bir yazıyı) : Bir yazının karalamasını (müsveddesini) düzgün bir biçimde temiz olarak yeniden yazmak.

    Temize çıkmak : Suçsuz olduğu kesin olarak anlaşılmak; aklanmak.

    Temize çıkarmak (çıkartmak) (birini, kendini): Onu, kendini bir suç lamadan kurtarmak; onun, kendinin suçsuzluğunu kanıtlamak.

    Temize havale etmek (bir şeyi) (birini) : -1. Sürüncemede fcafan bir işi bitirivermek, kısa yoldan çözümlemek. -2, Mevcut yiyeceği bitir mek. -3. Onu öldürmek.

    Tenakuza düşmek : Çelişmek; çelişkiye düşmek.

    Tencere dibin (götün) kara, seninki benden kara : “Başkasının kötü ve kusurlu yönlerini görüyor, oysa kendisinin daha büyük kusur ve ayıpları var.” anlamında.

    Tenceresi (tencereleri) kaynamak: İyi kötü bir geçimleri olmak, İyi kötü geçinecek kadar gelirleri olmak.

    Tencere yuvarlanmış (yuvarlandı), kapağını bulmuş (buldu) :Genel likle beğenilmeyen özellikleri yönünden birbirleriyle benzeşen iki kişi nin birleştiğini, birbirlerine yakıştığını alay yollu belirtmek için söyle nir.

    Teneşir horozu (kargası): Çok zayıf, çelimsiz (kimse).

    Teneşir paklar : “Pekçok kirli işe girip çıkan bir kimse için tek çıkar yol

    Ölümdür; ancak onun ölümüyle çevresi ondan kurtulur.” anlamında.

    Teneşire gelesi: “İnşallah ölür, ölsün’ anlamında ilençsözü.

    Tepeden bakmak (birine): Onu küçümsemek, kendini ondan üstün görmek; yüksekten bakmak.

    Tepeden inme: -1. Beklenmedik, şaşırtıcı olan (şey). -2. Yüksek bir

    makamdan gelen (buyruk).

    Tepeden tırnağa : Her yanı, bütünüyle; baştan aşağı.

    Tepeden tırnağa süzmek (birini) : Ona dikkatlice, uzun uzun bak mak.

    Tepesi aşağı gitmek: İşleri bozulup durumu kötüleşmek.

    Tepesi atmak: Birdenbire çok öfleetenmek; beyni atmak, kafası at mak.

    Tepesinde bitmek: -1. Ansızın yanına gelmek. -2. İstenmediği halde birinin yanına gelip türlü isteklerle onu rahatsız etmek.

    Tepesinde havan dövmek (değirmen çevirmek): -1. Üst kattaki biri gürültü yaparak ah kattakini rahatsız etmek -2. Bir kimsenin yaptığını her zaman söz konusu ederek onu üzmek ya da o kimseden bir şeyi yapmasını sürekli İstemek

    Tepesinden kaynar su dökülmek : bk. Başından kaynar su dökül mek

    Tepesine binmek: Genellikle daha güçsüz kimseler üzerinde baskı kurmak. (Kars. Ensesine binmek.)

    Tepesine çıkarmak (birini) : Onu çok şımartmak; başına çıkarmak.

    Tepesine çıkmak : Şımararak, her istediğini yaptırmaya çalışmak; ba şına çıkmak.

    Tepesine dikilmek: Gelip yanında, başucunda durmak, bu duruşuyla rahatsızlık vermek; başına dikilmek.

    Tepesinin tası atmak: Birdenbire çok öfkelenmek.

    Tepesi üstü : Tepesi (başı) aşağı gelmek üzere.

    Tepetakla(k) etmek (bir şeyi): Bir kimsenin toplumsal ya da ekono mik durumunu bozmak

    Tepetakla(k) gitmek (yuvarlanmak): Ekonomik ve toplumsal duru mu hızla kötüleşmek

    Tepe tepe kullanmak (bir şeyi. bîrini): -1. Eskiyeceğini, bozulacağı nı, yıpranacağını hiç düşünmeden onu istediği gibi kullanmak. -2. Bi rine yorulabileceğini hiç düşünmeden çok yüklenmek.

    Teraziye vurmak (bir şeyi): Onu enine boyuna, iyice düşünmek.

    Ter basmak (boşanmak) (birini) (birinden): Herhangi bir nedenle ya da sıkıntı yüzünden birdenbire çok terlemek

    Ter dökmek : -1. Çok terlemek. -2. Bir işi yaparken çok zahmet çek mek; uğraşmak

    Tere batmak : Çok terlemek

    Tereciye tere satmak: Bir konunun uzmanına o konuda bilgi verme ye kalkışmak.

    Terayağından kıl çeker gibi: Kolayca, hiçbir sık ntı, sorun yaratma dan.

    Ters düşmek (bir şey bir şeye) (biriyle): -1, Aykırı durumda olmak. -2. Düşünceleri /önünden birbirine karşt olmak. (Kars. Aykırı düş mek.)

    Tersi dönmek: Şaşırma sonucu bulunduğu yeri ve gideceği yönü kes-tirememek

    Tersine dönmek : Bir İş umduğu gibi gerçekleşmemek.

    Tersine gitmek (bir iş) [bir şey, birinin) : -1. Bir iş istendiği gibi’ so nuçlanmamak. -2. Bir işten, durumdan hoşlanmamak, onu garip kar şılamak

    Ters tarafından kalmak: Aksiliği, huysuzluğu üzerinde olmak; huysuz luk terslik etmek; sol tarafından kalkmak.

    Ters ters bakmak (birine) : Ona düşmanca, öfke duyarak bakmak.

    Tersyüz etmek (bir şeyi) : Bir süre kullanılmış bir giysinin içini dışına çevirmek, tornistan etmek.

    Tersyüz (tersyüzü) geri dönmek: Gittiği yerden, istediği şeyi elde edemeden dönmek

    Tersyüzüne çevirmek (birini): Onu geri döndürmek.

    Ter ter tepinmek: -1. Bir şeyi ısrarla istemek. -2. Bir konuda diren mek, inat etmek -3. Olumsuz bir duruma sinirlenmek

    Tertibat almak : Herhangi bir tehlikeli ya da sakıncalı duruma karşı ön ceden hazırlık yapmak

    Teselli vermek (birine): Bir kimsenin acısını dindiren, sıkıntısını gide ren sözler söylemek, onu avutmak

    Teslim bayrağı çekmek : -1. Yenilgiyi kabul ettiğini açık ve kesin ola rak belirtmek -2. Bir çekişme sonunda, karşısındakinin istediğini yap maya razı olduğunu bildirmek

    Teslim etmek (kendini birine) (bir şeyi): -1. Kadın kendini bir erke ğe vermek. -2. Onu doğru bulmak, kabul etmek

    Teşebbüse geçmek : Bir işe girişmek

    Tetiği çekmek (tetiğe basmak, tetiğe dokunmak): Ateş etmek

    Tetik (tetikte) bulunmak: Uyanık ve dikkatli olmak

    Tetik durmak : Hazır ve uyanık bulunmak

    Tetikte olmak : Her zaman uyanık ve hazır durumda olmak

    Tezada düşmek: Sözleri, davranıştan birbiriyle çelişmek; çelişkiye düşmek.

    Tez beri: Hemen, kolayca, çabucak

    Tez canlı: Bekleyemeyen, beklemeye tahammülü olmayan (kimse)

    Tez den : Çabucak, çabuk olarak

    Tezgâh kurmak: Birine tuzak kurmak

    Tezgâhı kurmak : Herhangi bir alanda hazırlıklar tamamlayıp çalışma ya başlamak

    Tezkeresini eline vermek: İşine son vermek, kovmak; uzaklaştırmak

    Tıka basa (doldurmak) (bir şeyi, bir yeri) : Onu, orayı hiç boş yer kalmayacak biçimde (doldurmak).

    Tıka basa yemek : Çok yemek, rahatsız olacak ölçüde yemek yemiş olmak

    Tıkır tıkır: Düzenli olarak aksamadan.

    Tıngır mıngır : Yavaş ve düzenli bir biçimde.

    Tıpış tıpış gitmek (gelmek) : İster istemez, zorunluluk duyarak gitmek (gelmek).

    Tıraş etmek (geçmek): Bıkkınlık verecek denli uzun, asılsız, abartılı

    konuşmak.

    Tıraşa tutmak (birini) : Onu bıkkınlık verici, uzun, abartılı konuşmalar la oyalamak.

    Tırıs tırıs : -1. Hızlı bir biçimde. -2. Utanmış, mahcup olmuş bir biçim de.

    Tırnağı (bile) olamamak: Birinden değerce daha aşağı olmak

    Tırnak kadar: Çok küçük

    Tırpan atmak : -1. Bir yerde istemediği kimselerin görevlerine son ver mek -2. Düşmanları, düşman olan bir topluluğu yok etmek

    Tırpandan geçirmek (bir şeyi): Bir şeyi ortadan kaldırmaya, yıkmaya çabalamak

    Tıs yok : Bir yerden hiç ses yok.

    Tilki uykusu : bk Tavşan uykusu.

    Tilki uykusuna yatmak : Uyuyormuş gibi yapıp uygun bir fırsat kolla mak.

    Tiridi çıkmak : Çok yaşlanmak yaşlılıktan zayıflamış, güçsüzleşmiş ol mak (Kars. Kadidi çıkmak.)

    Tir tir titremek : -1. Çok üşümek -2. Çok korkmak

    Tiye almak (birini) : Onunla alay ederek eğlenmek

    Tohuma kaçmak : Evlenme çağını geçmek, yaşlanmak.

    Toka etmek: -1. El sıkışmak. -2. Kadeh tokuşturmak -3. (Para) ver mek

    Tok karnına : Tok iken, remek yadiktan sonra.

    Tok sözlü : Hiçbir şeyden çekinmeden, hatır ve gönül dinlemeden ko nuşan (kjmsa).

    Tongaya basmak (düşmek) : Tuzağa düşmek, aldatılmak; {aka bas mak.

    Toparlak hesap : bk. Yuvarlak hesap.

    Toparlak sayı (rakam) : bk Yuvarlak sayı.

    Top (topu) atmak: İflas etmek.

    Topa tutmak (bir yeri) (birini) : -1. Bir yere topla art arda ateş etmek -2. Kızılan bir kimseye ağır sözler söylemek.

    Toprağa vermek (birini): Ölen birini mezara gömmek.

    Toprağı bol olsun : (Müslüman olmayan bir ölü için) “Hayırla anılacak kimseydi, son uykusunu rahat uyusun.” anlamında kullanılır.

    Toprağı çekmek : Kısa bir süre kalmak üzere gittiği yerde ölmek.

    Toprağına ağır gelmesin: “ölen kimseyle ilgili kötü bir anı anlataca ğım, ruhu incinmesin, bundan rahatsız olmasın.” anlamında sözü ha fifletmek İçin söylenir.

    Topu atmak: -1. bk. Top atmak. -2. Sınıfta kalmak.

    Topun ağzında : -1. İlk önce saldırılacak olan (yer). -2. Çatılacak, kafa

    1 tutulacak, hedef seçilen iik (kişi).

    Topu topu : Tümü, hepsi.

    Top yekun : Hepsi birden, toplam olarak.

    Torbada keklik : bk. Çantada keklik.

    Tozdan dumandan ferman okunmamak : Ortalık çok karışık ve düzen siz olmak.

    Toz kondurmamak (bir şeye, birine): Bir şeyde, kimsede kusur ka bul etmemek, o şeyin kimsenin kusurlu gösterilmesine şiddetle karşı koymak.

    Toz etmek (bir şeyi): Onu ortadan kaldırmak, ezmek.

    Toz olmak : Ortadan kaybolmak, göz önünden uzaklaşmak.

    Tozu dumana kalmak: -1. Yerdeki tozları kaldırarak hızla koşmak -2.

    Ortalığı karmakarışık bir duruma getirmek.

    Tozunu atmak (silkmek, silkelemek) :Onu dövmek, hırpalamak.

    Tövbeler tövbesi (tövbeler olsun) : “Bu şeyi yaptığıma pişmanım, bir daha kesinlikle yapmayacağım.” anlamında yemin sözü.

    Treni kaçırmak : Bir şeyi elde etme, bir işi gerçekleştirme fırsatını de ğerlendi rememek.

    Tuhafına gitmek: Bir şeyi tunai bulmak, yadırgamak; acayibine git mek; garibine gitmek.

    Tur atmak : Şöyle bir dolaşmak.

    Turnayı gözünden vurmak; -1. Bir fırsatı çok iyi değerlendirip umul madık bir kazanç sağlamak. -2. Güzel bir kızla ya da kadınla evlen miş olmak.

    Turp gibi: Sağlığı yerinde olan, sapasağlam.

    Turşusu çıkmak : -1. Çok yorulmak -2. Ezilmek, parçalanmak, suyu çıkmak.

    Turşusunu kurmak : (Alay yollu) Harcaması gereken bir şeyi elden çı karmaya kıyamamak, bir yana koymak.

    Tut kelin perçeminden : Çözümü güçlük yaratan bir durum karşısında kullanılır.

    Tutar yeri kalmamak : -1. Çok eskimek -2. Savunulacak bir yönü kal mamak (Kars. İler tutar yanı almamak.)

    Tuttuğu dal elinde kalmak : Güvendiği kimse, giriştiği iş boş çıkmak, onlardan olumlu bir sonuç alamamak

    Tuttuğunu koparmak : Giriştiği her işi başaracak denli güçlü olmak.

    Tutunacak dalı olmak (olmamak) : Güveneceği bir kimse ya da daya nacağı bir şey bulunmak (bulunmamak).

    Tuzağa düşmek: Kendisi için hazırlanan tehlikeli bir düzenle karşı karşıya kalmak (Kars. Tongaya basmak.)

    Tuzak kurmak (bir şeye) (birine) : -1. Bir şeyi yakalamak için tuzak hazırlamak. -2. Bir kimseyi tehlikeli bir duruma düşürmek için düzen hazırlamak (Kars. Çukurunu kazmak.)

    Tuz biber ekmek (üstüne, yaraya) : Bir felaketin acısını, bir kusurun ağırlığını arttıran şeyler yapmak

    Tuz (tuzla) buz etmek (bir şeyi) : Onu paramparça olacak biçimde kırmak

    Tuz (tuzla) buz olmak : Özellikle cam türü eşyalar kırılırken çok küçük parçalara aynlmak

    Tuz ekmek haini: Ekmeğini yediği, iyilik ve yardımını gördüğü kimse ye kötülük eden (kişi).

    Tuz ekmek hakkı: Emeğini yediği, iyilik ve yardımını gördüğü kimse nin, kendisi üzerinde bulunduğu kabul edilen hak; duygusal borç, gö nül borcu.

    Tuduya mal olmak ; Çok para ödenmesi gerekmek, çok para harca mış olmak

    Tuzu kuru: (Şaka yolu) Geliri, işi yolunda dan, hiçbir biçimde geçim sıkıntısı çekmeyen (kimse).

    Tükürdüğünü yalamak: Söylediği sözden, verdiği kafardan, kendini küçültmek pahasına geri dönmek.

    Tünel geçmek : Bir iş yaparken zihni başka bir şeyie meşgul olmak (Kars. Dalga geçmek.)

    Türküsünü çağırmak (birinin) [bir şeyin) : -1. Bir kimsenin tarafını tu tup onun hoşuna gidecek söz söylemek ya da davranışta bulunmak. -2. O şeyi ısrarla istemek

    Tüy dikmek : bk. Üstüne tüy dikmek. .

    Tüyleri diken diken olmak (tüyleri ürp ermek) : -1. Soğuktan ötürü vü cuttaki kıl dipleri kabarıp kıllar dikilmek. -2. Korku, tiksinti yüzünden vücuttaki kıl dipleri kabarıp kıllar dikilmek.

    Tüyü bile kıpırdamamak : Aldırmamak, ilgilenmemek. {Kars. Oralı ol mamak.)

    Tüyü bozuk : -1. Neşesi, keyfi yok. -2. Kötü niyetli. (Kars. Sütü bozuk.)

    Tüyü düzmek : Daha iyi bir yaşamaya kavuşmak.

    Tüyüne dokunmamak : bk. Kılına dokunmamak.




Thread Information

Users Browsing this Thread

There are currently 1 users browsing this thread. (0 members and 1 guests)

Posting Permissions

  • You may not post new threads
  • You may not post replies
  • You may not post attachments
  • You may not edit your posts
  •