M harfi ile başlayan deyimler

Thema bewerten:
Ergebnis 1 bis 1 von 1

Thema: M harfi ile başlayan deyimler

  1. Gehen Sie zu DankeHerunterladen #1
    Gehen Sie zu Danke
    Kıdemli Üye Avatar von İnfo

    Info

    Gehen Sie zum Anfang des Beitrags

    Deyim M harfi ile başlayan deyimler

    M harfi ile başlayan deyimler

    M harfi ile başlayan deyimler ve deyimlerin anlamları hakkında sizlere kısa bilgiler vereceğiz.

    M harfi ile başlayan deyimler

    Mandalyonun ters (ötesi) yüzü : İşin ayrıca düşünülmesi gereken olumsuz yönü.

    Madara etmek (birini) : Yalanını, yanlışını ortaya çıkarıp onu kötü du ruma düşürmek, mahcup etmek.

    Madara olmak : Kötü duruma düşmek, yanlışı ortaya çıkıp mahcup ol mak.

    Madik atmak (etmek, oynamak) (birine) : Aldatıp zarara uğramasına yol açmak; kazık atmak.

    Mahal kalmamak (bir şeye) : Gerek kalmamak, gereği olmamak.

    Mahalle kahvesi gibi: Gürültülü, kalabalık ve havasız (yer).

    Mahalle karısı: Kavgacı, ağzı bozuk, terbiyesiz kadın.

    Mahal yok (bir şeye) : Gereği yok.

    Mahkemelik olmak : Sorunlarını ancak mahkeme aracılığıyla çözebile cek duruma gelmek.

    Mahkûm etmek (birini, bir şeye) : -1. Mahkeme yargılayıp ceza ver mek. -2. Kötü bir duruma sürüklemek. -3. Bir işi yapmaya mecbur et mek.

    Mahkûm olmak: -1. Mahkemece yargılanıp ceza almak. -2. Kötü bir duruma düşmek. -3. Bir şeyi yapmaya mecbur olmak.

    Makaraları koyuvermek (salıvermek, zaptedememek) : Kendini tuta mayıp kahkahalarla gülmek.

    Makaraya almak : Onunla alay etmek, onu aşağılamak; alaya almak, sarakaya almak.

    Makas almak (birinden) : Sevgiyi göstermek için bir kimsenin yanağı nı orta parmak ile işaret parmağı arasına alıp sıkmak; kesme almak:

    Makbule geçmek : Beğenilmek, hoşa gitmek, işe yaramak.

    Mal etmek (bir şeyi kendine) (bir şeyi bir şeye) : -1. Kendisine ait olmayan bir şeyi kendisinin yapmak. -2. Bir malı belirli bir para ile yapmış ya da sağlamış olmak.

    Malın gözü : -1. Çıkara, hileci (kimse). -2. İffetsiz (kadın).

    Mal olmak : -1. Karşılığını ödeyerek sahibi olmak. -2. Benimsenmek, kabul edilmek. -3. Bir İş, davranış nedeniyle büyük zarar uğramak.

    Mal yapmak : Servet sahibi olmak, zenginleşmek.

    Mana çıkarmak : Bir kimsenin bir sözüne, bir davranışına, o kimsenin

    aklından geçmeyen bir anlam vermek; anlam çıkarmak.

    Manasına gelmek : Öyle anlaşılmak ; anlamına gelmek. Mana vermek Yorumlamak, kendine göre açıklamak; anlam vermek.

    Maneviyatını kırmak: Cesaretini kırmak, moralini bozmak. Mangalda kül bırakmamak: Bir konuda yapamayacağı şeyleri bile yapabiiirmiş gibi söylemek. (Kars. Yüksekten atmak.)

    Mariz atmak : Dövmek, dayak atmak.

    Mariz yemek: Dövülmek, dayak yemek,

    Mars etmek (birini) : -1. Tavla oyununda karşı tarafın pul almasına fır sat bırakmadan bütün pullan toplayıp oyunu kazanmak. -2. Karşısın dakini hiçbir söz söylemeyecek duruma getirmek.

    Marsık gibi: Teni koyu esmer renkli olan (kimse).

    Mars olmak: -1. Hiç pul almadan karşı taraf, bütün pulları toplayıp oyunu kazanmak. -2. Söz söyleyemeyecek duruma gelmek.

    Martaval atmak (okumak) : Yalan söylemek; palavra atmak.

    Masal okumak: İnandırıcı olmayan sözlerle aldatmaya kalkışmak; martaval okumak.

    Maskara etmek (birini) (bir şeyi): -1. Onu gülünç, rezil duruma getir mek. -2. Onu bozmak, berbat etmek, işe yaramaz duruma getirmek.

    Maskarası olmak : Bir kimsenin eğlencesi olmak.



    Maskesi düşmek : Gerçek niteliği ortaya çıkmak.

    Maskesini indirmek: Gizli amaçlarını, gerçek niteliğini ortaya çıkar mak.

    Masrafa girmek : Bir iş için oldukça* fazla para harcamak.

    Masraf görmek : Alışveriş yapmak.

    Masrafı çekmek: Bir iş için yapılan harcamaları ödemek.

    Masraf kapısı: Para harcamayı gerektiren iş.

    Masraftan çıkmak: Bir iş ya da şey için epeyce para harcamak zorun da kalmak.

    Maşa gibi kullanmak (birini) : Onu kendi çıkarı için kullanmak.

    Matem tutmak : Yas içinde olmak, çok üzülmek; yas tutmak.

    Mat etmek (birim*): -1. Onu satrançta yenmek. -2. Tartışmalı bir konu da birini yanıt veremez duruma düşürmek.

    Mat olmak: -1. Satrançta yenilmek. -2. Tartışmalı bir konuda yenilmek.

    Matrak geçmek (matrağa almak) (biriyle) (birini): Onunla alay et mek. (Kars. Dalga geçmek.)

    Maval okumak: Yalan yanlış şeyler söylemek, yalan uydurmak; ma sal okumak.

    Mavi boncuk dağıtmak: Değişik kimselere “En çok sevdiğim sensin, senin tarafını tutuyorum” gibi gönül alıcı sözler söylemek, vaatte bu lunmak.

    Maymuna benzetmek, (çevirmek, döndürmek) (bir şeyi, birini) : Onu gülünç ve çirkin duruma getirmek,

    Maymuna dönmek: -1. Çirkin re gülünç duruma gelmek. -2. Uslan mak, ağır başlı olmak.

    Maymun gözünü açtı: “En kötü olaydan gereken dersi aldı.” anlamın da.

    Maymun iştahlı: Hevesi çabuk geçen, hiçbir işte, uğraşta, sebatlı olma yan (kimse).

    Maytaba almak (birini) : Onunla alay etmek, eğlenmek (Kars. Dalga geçmek.)

    Mazur görmek (tutmak) (birini) : Onun kusurunu bağışlamak, onu hoş görmek.

    Mecbur kalmak (olmak): İstemeyerek yapmak zorunda olmak

    Mecbur tutmak (birini) : Onu, q şeyi yapmak zorunda bırakmak, yü kümlü kılmak.

    Mekik dokumak : İki yer arasında sık sık gidip gelmek. Merak sarmak (sardırmak, salmak) (bir şeye) : O şeyle uğraşmak isteğine kapılmak, bir şeye eğilim duymak.

    Mercimeği fırına vermek : Bir kadınla bir erkek gizlice anlaşıp seviş mek. (Kars. İşi pişirmek.)

    Merdiven dayamak (bir yaşa) : Belli bir yaşa basmak ya da yaklaş mak.

    Merhamete gelmek : Acıma duygusuna kapılmak; acımak.

    Mesafe almak : Bir işte, konuda epeyce ilerlemiş olmak.

    Mesafe bırakmak: Dostluk ilişkilerinde resmiyeti korumak; samimi ol mamak.

    Mesul tutmak (birine): bk Sorumlu tutmak.

    Meşakkat çekmek : bk. Sıkıntı çekmek. Meşgul etmek (birini) : -1. Onun vaktini almak. -2. Onu uğraştırmak. -3. Onu oyalamak.

    Meşgul olmak (bir şeyle, biriyle) : -1. Vaktini o işe (şeye) vermek. -2, Onunla uğraşmak. -3. Onunla oyalanmak.

    Meteliğe kurşun atmak : Hiç parası kalmamak

    Metelik etmez: “Hiçbir değeri ve önemi yok” anlamında.

    Metelik vermemek (Bir şeye): Ona değer, önem vermemek, aldırış etmemek. ‘

    Mevzuat hazretleri: “Bürokraside güçlük doğuran kuralların, işlemle rin tümü” anlamında alay yollu söylenir.

    Meydana atmak : bk. Ortaya almak.

    Meydana çıkmak : -1. Bir durumun herkesçe bilinir duruma gelmek. -2. Bir kimse gizlenmekten vazgeçip herkesin arasına çıkmak. -3. Bir ” kimse bir iş için kendini göstermek. -4. Yetişmek, büyümek. (Kars. Ortaya çtkmak.)

    Meydana dökmek : bk. Ortaya dökmek.

    Meydana gelmek : Olmak, oluşmak, yapılıp bitirilmek.

    Meydana getirmek : Oluşturmak,, yapıp bitirmek.



    Meydana koymak : bk. Ortaya koymak.

    Meydana vurmak (bir şeyi): Onu belli etmek, ortaya çıkarmak

    Meydan bırakmamak : bk. Meydan vermemek.

    Meydan bulamamak : Fırsat bulamamak.

    Meydanda kalmak : bk Ortada kalmak.

    Meydan dayağı: Bir kimseyi herkesin gözü Önünde dövme.

    Meydan dayağına çekmek (birini) : Onu herkesin içinde (çok) döv mek

    Meydandan kaldırmak (bir şeyi) : Onu saklamak, gizlemek, yok et mek; ortadan kaldırmak.

    Meydandan kalkmak: bk Ortadan kalkmak.

    Meydanı (bir şeye, bir kimseye) bırakmak: -1. Savunduğu şeyden vazgeçmek -2. Yanşmadan çekilmek

    Meydanı boş bulmak : Çekinecek’bir kimse ya da engel olmadığı için istediği şeyleri yapmak

    Meydan (birine) kalmak : Ona engel olacak hiçbir şey kimse bulun mamak, onun rahatça hareket edebileceği bir ortam oluşmak.

    Meydan kalmamak : Bir şeyin yapılmasına fırsat olmamak

    Meydan okumak : Kendisinin daha üstün olduğunu ileri sürerek baş kalarını karşılaşmaya çağırmak

    Meydan vermemek (bırakmamak) (bir şeye) : Kötü bir durumun ya ratılmasına fırsat vermemek

    Meyil vermek (bir şeye) (birine) : -1. Berlirli bir eğiklik sağlamak. -2. Ona gönül vermek, onu sevmek (Kars. Abayı yakmak.)

    Mezhebi geniş.: Namus konusunda çok geniş hoşgörüsü olan (kim se).

    Mırın kırın etmek : İstenilen bir şeyi yapmamak için yersiz, asılsız ba haneler ileri sürmek, nazlanmak.

    Mısır’daki sağır suttan bile duydu : “Herkes duydu, duymayan kalma dı.” anlamında.

    Mide bulandırmak: -1. Uideyi loısacak duruma getirmek–2. Söz Ico

    nusu iş kötıi sofiuçlarıacak diye kuşku duymak.

    Mide fesadına uğramak : Çok ve çeşit i şeyler yemekler midesi bo zulmak

    Midesi ağzına gelmek : Çok öğürmek, çok iQrenmek. Midesi almamak (götürmemek, kabul etmemek, kaldırmamak) (bir şeyi) : -1.-İğrenme gibi nedenleri* bir şeyi yiyememek -2. Çirkin bir

    şey karşısında huzursuz olmak.

    Midesi bulanmak (bir şeyden) : -1. Kusacak duruma gelmek. -2. İğ renmek, tiksinmek. -3- İşkillenmek, kuşkulanmak

    Midesi kaynamak (ekşimek, yanmak) : Genellikle yiyeceklerden ötü rü midede rahatsızlık duymak.

    Midesi kazınmak (ezilmek): Çok acıkmak, açlık duymak.

    Mideye indirmek (bir yiyeceği) : Onu büyük bir iştahla yemek; göv deye indirmek.

    Mideye oturmak : Yenen bir şey midede sindirilemeyip rahatsızlık ya ratmak.

    Mikroptuk etmek (yapmak) : Kötü düşüncelerini davranışlarına yansıt mak, kötü biçimde davranmak.

    Milimi milimine : Tam, îastamam, iyice.

    Mim koymak (bir şeye): -1. Unutulmaması için işaret koymak. -2. Uy gun görülmeyen davranışını tekrarlamaması İçin bir kimseye uyarıda bulunmak. -3. Önemli görerek üstünde ısrarla durmak.

    Minder altı etmek : Bk. Hasır altı etmek.

    Minder çürütmek: -1. Oturarak yaptlan işlerde yıllarca çalışmış ol mak: -2. İşsiz güçsüz bir şekilde vakit geçirmek, -3. Konuk gidilen bir yerde uzun süre kalmak.

    Minnet aftında kalmamak : Birinin iyiliğine karşı kendini borçlu durum dan kurtarmak İçin bir iyilik yapmak.

    Minnettar katmak (birine): İyiliği dokunan kimseye karşı gönlünde te şekkür duygusu beslemek.

    Mirasa konmak : Kendisine önemli ölçüde miras kalmak. Miras yemek : Kendine kalan mirası savurganca harcayıp bitirmek. Miskinler tekkesi: İşsiz güçsüz, tembel kimselerin toplandığı yer. Modası geçmek : -1. Moda olmak özelliğini yitirmek. -2. önemini, ge çerliliğini yitirmek.

    Mola vermek : Yolculukta ya da yorucu çalışmada bir süre ara verip dinlenmek.

    Moralini bozmak : Bir kimsenin dayanıma, direnme gücünü sarsmak.

    Moral vermek (birine) ; Bir kimsenin direnme güctjnü yükseltmek, yü reklendirmek; cesaret yermek.



    Muaf tutmak (birini, bir şeyden) : Ona bir ödev ya da yükümlülük ko nusunda ayrıcalık tanımak

    Mucize kabilinden : Mucizeye benzer bir biçimde, hiç umulmadık bir biçimde.

    Muhabbet tellalı: Kadınla erkek arasında gayrimeşru ilişkiye aracılık eden kimse, kavat, pezevenk

    Muhallebi çocuğu : Nazlı büyütülmüş (çocuk).

    Muhasebesini yapmak : Bir şeyin olumlu ve olumsuz yönlerini incele yip bir yargıya varmak

    Muhit yapmak : bk. Çevre yapmak.

    Mukayyet olmak (bir şeye) (birine) : Onu gözetmek, korumak

    Muma döndürmek (çevirmek),(mum etmek) (birini) : Onu, her söy lenileni yapar duruma getirmek, uslandırmak.

    Muma dönmek: Uslanmak.

    Mum gibi: -1. Dimdik, dosdoğru. -2. Uslu. -3. Tertemiz, düzgün.

    Mum gibi erimek (sönmek) : Zayıflamak, sararıp solmak canlılığını yi tirmek

    Mumla aramak (birini) : Onu çok isteyerek aramak.

    Mum (gibi) olmak : -1. Yola gelmek, uslanmak. -2. Bir işe, öneriye ra zı olmak.

    Muradına ermek : Dileği gerçekleşmek, çok istediği şeye kavuşmak

    Mücadele vermek : Bir şeye karşı koymak, çok çaba harcamak; sava şım vermek.

    Mührünü basmak : Bir şeyin doğruluğunu onaylamak.

    Mührünü yalamak : Verdiği sözden dönmek

    Mülahazat hanesini açık bırakmak : Bir durum ya da kimse hakkında kesin yargıya varmayıp gelişmelere göre bir değerlendirme yapmak için beklemek

    Mümkün mertebe : Olabildiği kadar, olabildiğince.

    Münakaşa götürmek (götürmemek) : Tartışılabilir nitelikte olmak (tar tışma olanağı yaratmayacak kesinlikte olmak)

    Münasebet almamak: Bir davranış uygunsuz, yakışıksız olmak, uy gun düşünmemek

    Münasebet düşmek : Uygun bir durum ortaya çıkmak, sırası gelmek.

    Münasebete girmek : bk İlişki kurmak,

    Münasebetini getirmek: Sırasını getirmek, uygun zamanını bulmak.

    Münasebet kurmak : İki şey arasında ilgi, yakınlık kurmak.

    Münasebetti münasebetsiz : Yerli yersiz, yakışık alsın almasın.

    Münasebette bulunmak : -1. İlişkisi olmak -2. İlişki kurmak -3. Cinsel

    yakınlaşmada bulunmak.

    Münasip bulmak (görmek) ; Uygun ve yerinde bulmak.

    Münasip düşmek: Yakışmak, uygun olmak.

    Mürekkebi kurumadan : Bir şeyin yapılmasından çok kısa bir süre sonra.

    Mürekkep yalamak : Okumak, öğrenim görmek.

    Mürüvvetini görmek : -1, Ana baba. evladının mutlu günlerini görmek le sevinç, kıvanç duymak. -2. Ana baba evladının ilgi ve yardımıyla rahat bir yaşam sürmek.

    Müslüman mahallesinde salyangoz satmak : İhtiyaç duyulmayan da hası gereksiz görülen bir işle-uğraşmak.

    Müşkülat çıkarmak: Bir işi güçleştirecek nedenler yaratmak;.güçlük

    çıkarmak, zorluk çıkarmak.

    Müşteri avlamak : Hileli yollarla müşteri çekmek.

    Müşteri kızıştırmak: Müşterileri bir malın satın alınması konusunda

    özendirici yollar izlemek.

    Müzmin bekâr: Hiç evlenmemiş ve ne zaman evleneceği belli olmayan kimse.




Aktive Benutzer

Aktive Benutzer

Aktive Benutzer in diesem Thema: 1 (Registrierte Benutzer: 0, Gäste: 1)

Berechtigungen

  • Neue Themen erstellen: Nein
  • Themen beantworten: Nein
  • Anhänge hochladen: Nein
  • Beiträge bearbeiten: Nein
  •