Ellerinden öpelim, mutlu kılalım.Adayız hepimiz olmaya dede, nine.Belediye otobüsünden yuvarlanır gibi indi. Cadde kalabalıktı. İnsanlar telaş içinde koşturuyordu.Güneş, yaratılışı gereği ayırım yapmadan yerküreyi sıcacık sarıyordu. Ağaçlar aralıklı olarak asker gibi dizilmiş doğayı seyrediyorlardı. Araba trafiği sel gibi akıyordu. “Dur, Durağı, yok bu şehi
Erzincan ilimizin güneyinde merkeze bağlı Bin koç (Cırzını) köyü vardır. Bu köyün hemen yakınındaki dağın boğaz kısmında bir türbe bulunuyormuş. Bu türbe bugün yoktur, sadece bazı izleri belli belirsiz olarak görülebilir. Anlatıldığına göre burada, halkın Acep Şîr Gâzî dediği Şeydi Sultan gömülüdür. Bu türbenin yanında bir de misafirhane varmış; bugün harap o
Yemekten sonra güverteye çıkılmıştı. Karşımızda, iri bir ayın ayna gibi pırıl pırıl parıldattığı Akdeniz sularının sathında hiç bir kıpırdama yoktu. Büyük gemi, yıldız ekilmiş bir tarla gibi görünen gök yüzüne simsiyah dumandan müteşekkili kocaman bir yılan savuruyor; arkamızda, uskurunun kuvvetli dönüşü ile sür’atle yol alan bu ağır geminin geçişi ile tama
Epreville’de hancı olan Chicot usta, çift tekerlekli arabasını, Magloire ananın çiftliği önünde durdurdu. Kırk yaşlarında, kırmızı yüzlü, göbekli ve latifeyi pek seven iri yarı bir adamdı.Atını tahtaperdenin kazığına bağladı. Sonra, çiftliğin avlu kısmına girdi. İhtiyar kadının topraklarına bitişik bir araziye sahip bulunan adam, uzun zamandan beri, kadına
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, cinler cirit oynarken eski hamam içinde. Vay neler varmış vay neler varmış. Develer tellallık yapar, pireler davul çalarmış. Cinler cirit oynar, periler şarkı söylermiş. Sonra efendime söyleyeyim. Allah’ın kulu çokmuş. Nar gibi kızaran, ahına yanan kızlar, delikanlılar pınar gibi kaynarmış. Böyle bi