Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde karanlık bir gecenin tam en epesinde Aydede ve Küçük Yıldız karşılaşmışlar yine. Küçük yıldız Tonton Aydede’ye selam vermiş, Tonton Aydede Küçük Yıldız’a gülümsemiş sonra ikisi de gökyüzündeki yerlerini almışlar.Uzun bir gece onları beklerken, Küçük Yıldız “ Hapşu” diye hapşırıvermiş. Tonton Aydede o
Uzunkulak sabahın erken saatlerinde köyden ayrılmış, otlamak için meraya gidiyordu. Şöyle bir kafasını kaldırıp havayı kokladı. Gün, güzel ve güneşli geçeceğe benziyordu. Etrafına bakınıp dururken yavaşladığını fark etti. Şimdi eğlence zamanı değildi. Karnı çok acıkmıştı. Adımlarını sıklaştırıp hızını artırırken düşüncelere daldı:“Şu dünyada dertten, kederden uza
Günün birinde altmışlık ünlü bir ressam, lokantaya girer. Cebinde beş parası yoktur ama bu durumuna hiç aldırmadan lokantacıya bir teklifte bulunur.Lokantacıya yapacağı portresine karşılık yemek yemek istediğini söyler. Lokantacı bu teklife şaşırsada kabul eder ve ressam da güzelce karnını doyurur.Sonra bir çırpıda lokantacının portresini çizip masaya bırakır. Lo
“Büyükler büyüdükçe, gülmeyi unutmasın, hayat gülünce çok güzel, herkesin yüzünde bir küçük tebessüm olsun”Küçük bir kız çocuğu bir gün, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu. Adam, bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dostuna teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı.
Güneşli ve güzel bir bahar günü bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiştir. Bahar ilerledikçe günden güne kabak bitkisi kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş hızla büyümüş ve neredeyse hemen hemen kavak ağacıyla aynı boya ulaşmıştı. Günün birinde kabak dayanamayıp kavağa şöyle bir soru sordu:“Sen k